Bir rivayete göre büyük dedelerimden biri Osmanlı Sarayı Hareminden bir Çerkez kızı almış.
O nedenle baba tarafımda lâkap düzeyinde de kalsa Çerkezlik vardır biraz...
Büyük dedem Çerkez Hüseyin, onun kızı olan babaannem Çerkez Emine ve onun kocası dedem Çerkezin Halil...
Bunun dışında Çerkezlikle uzaktan yakından en ufak bir ilişkim yoktur.
Çerkez dilini, geleneklerini, kültürünü bilmem.
Çerkez Ethem’i de hiç sevmem...
***
İbrahim dayım, Rukiye teyzem ve annem Hatice üç kardeşmişler.
1935’lerde anneleri Ayşe’yi kaybettiklerinde annem iki yaşındaymış.
Kara Rasim lâkaplı babaları sessiz, garip bir değirmenci ve avcıymış.
Köpekleri ve doğada yalnızlığı seven bir avcı...
Hanımını çok sevdiğinden olsa gerek, bir daha evlenmemiş.
Böylece annesiz üç yavruyu büyütme görevi teyzeleri Rahmiye’ye kalmış.
Zira Rahmiye teyzeleri ‘kısırmış’ ve hiç çocuğu olmamış.
Olmamış ama kardeşi Ayşe’nin çocuklarını kendi çocukları gibi, belki daha iyi, büyütmüş!
***
Yeğenlerine annelik yapan Rahmiye teyze, Ayşe’nin torunlarına da ninelik yaptı ömrü boyunca...
Adil, Ayşe, Osman (KARAKOÇ), Emin, Emir, Emel (DÜŞMEZ), Yakup, Hüseyin, Halil (YURT) isimlerindeki torunlar onu hep Rahmiye Nine olarak bildiler ve sevdiler...
Salıncakta veya beşikte ondan ninniler dinlediler.
Masallar ve dualar öğrendiler.
***
Rahmiye dürüst, çalışkan, akıllı, ezberi güçlü, çarpım tablosunu ve zor hesapları yapmasını bilen, korkusuz, cesur ve cömert bir kadındı.
Yaşıtı olan köylümüz Deli İsmet ile konuşurken İsmet akıllı akıllı cevaplar verirdi...
Üç sepetle yürüyerek köy dışına incir toplamaya gider, dolu üç sepeti sıra ile taşır, bir sepetini köy girişinde bekleşen çocuklara dağıtırak onları sevindirir ve mutlu olurdu...
Annem, babam, kardeşlerim, ben ve Rahmiye Ninem birlikte yaşardık.
***
Ortaokuldan sonra 1964-1965 dersyılında ben Bursa’ya yatılı okula gittim.
Üç yıl Bursa Erkek Lise’sinde yatılı okudum ve köyümüz Umurbey’den koptum...
Ama biliyorum ki Rahmiye Nine bu üç yılın iki yılını tıp dilinde demans tabir edilen bunaklıkta geçirdi ve vefat etti.
Üç aile birer hafta sıra ile bunak ninemize baktık.
Hem kendisi, hem yakın çevresi için son derece zor ve tehlikeli bir hastalık...
Diyalog kurma imkânı kalmıyor, mantık sıfırlanıyor...
Beklenmedik anlarda günde on-on beş dakika normale dönüyor.
Ya nine, babamı kocan zannedip kocamı elimden aldın diye anneme saldırıyorsun, niye böyle yapıyorsun deyince, ya öylemi ? Allah canımı bir an önce alsın da siz de kurtulun, ben de derdi...
Sobanın üzerinde kaynayan suya zeytin kütüğü koyar, akşama yemek yapıyorum derdi.
Gün gelir dışkısıyla oynardı.
Kendisine ve eve zarar vermesin diye sürekli takip eder, bir haftalık bakım süremizin dolmasını beklerdik.
Sonra sıra tekrar bize geleceği zaman yaklaşınca telaşlanırdık...
***
Bütün sıkıntılara rağmen onsuz yaşamayı, onu huzur veya bakımevine vermeyi aklımızdan bile geçirmedik.
Ne yaptıysak ondan aldığımız sevginin karşılığı olarak yaptık.
Küçük kardeşim rahmetli Halil’in bunak Rahmiye Ninesi ile yatmasını unutmam mümkün değil.
Sabır sevginin gücüyle orantılı...
Rahmetli babam da iki yıl Alzheimer hastası olarak yaşadı 2006 ya kadar.
2011 de vefat eden rahmetli anneciğim ne kadar dayanıklıymışsın ölümlere...
Sırayla ağabeyin, annen, baban, ağabeyin, kayınvaliden, kayınpederin, küçük oğlun, kocanın acılarıyla piştin...
Bir gece uyudun, ertesi sabah uyanamadın, 77 yaşındaydın...
Teyzene kavuştun...
Yakup Yurt ©
Brüksel, 06 Ocak 2013