Uzun zamandan beri kötü durumda olan vanalar patladı. Ama patlama sadece derinlerde oldu, yüzeyde kayda değer bir dalgalanma olmaz sanılıyordu ülkenin güneyinde oturanlarda... Olsa olsa, ufak tefek kıpırdanmalar, şaşkınlık belirtileri olur ve geçer...Ama hiçte öyle olmadığı her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Flamanya'da 13 Haziran seçimlerini milliyetçi bir partinin zaferi ile sonuçlanmasının etkileri daha yeni ortaya çıkıyor. Zor dostum zor, sevilmeden sevmek ve günümüzde Belçikalı olmak...
Ülke tabii ki daha önceleri de başka badireler atlatmıştı. Fakat her defasında ülkemizin müthiş yetenekli siyasetçileri yaratıcı zekalarını ve inanılmaz hayal güçlerini pragmatik olarak kullanmışlar ve zor durumlardan kurtulmayı başarmışlardı. Frankofonlar Kuzey'de seçimlerin tartışmasız galibi milliyetçi N-VA partisi ile görüşmeye istemeye istemeye de olsa evet demek zorundaydılar. Hatta safça görüşmeleri yönlendireceklerine bile inanıyorlardı! Aman ha, sakın Brüksel'e dokunma, ulusal dayanışmadan vazgeçme, bütçe payları yeniden belirlensin, birazcık da bölgecilik eklensin yeter diyebileceklerini sanıyorlardı... Yani müzakere masasına light bir program ile oturacaklardı. Niyetleri öyleydi ! Yedi hafta sonra gelinen noktada, dansı yöneldiren, Frankofonların burnundan fitil fitil getiren tarafın Flaman milliyetçisi N-VA partisi olduğu apaçık ortada. Gündemi ve esen rüzgarı N-VA Başkanı Bart De Wever belirliyor.
Halbuki PS Başkanı Elio Di Rupo elinden geleni yapıyor, zahmetten kaçınmıyor, oyun dışı kalmamak için müzakere alanının kapsamını esnek tutuyor. Fakat ne yaparsa yapsın, yaranamıyor, karşı taraf aldıklarını yeterli görmüyor ! Gizemli Bart De Wever sanki poker oynarmışçasına tehdit ediyor, istiyor, masayı yumrukluyor, tuzak kuruyor, blöf yapıyor ve pusuda bekliyor.
Hep isteyen taraf Flamanlar, hep taviz vermek zorunda olan taraf Frankofonlar : Herkes bu nağmelere alışık. Müzakerelerin başından beri her türlü makul uzlaşma çabasının önündeki en büyük engel milliyetçilerin ezici zaferi. Veya ondan kaynaklanan sarhoşluk, küstahlığa varan dediğim dedikçilik. Daha bu Salı günü müzakerelerin tam bir fiyasko ile sonuçlanacağı sanılıyordu. Finansman Yasası hakkındaki sert tartışmalar yüzünden gemi batabilirdi. Mucize eseri batmadı. Bir kez daha Di Rupo son dakikada becerisini konuşturdu. Mevzu değiştirdi, balığı suda boğdu ve mayın tarlasına veya saatli bombaya benzeyen BHV dosyasına geçildi.
Tam bir satranç partisi veya poker oyunu! İstisnasız bütün müzakereciler ilerlemeye mahkumlar. Ülke bıçak sırtında ve zaman daralıyor. Müzakerelerin ilanihaye uzaması N-VA'nın da imajını zedeliyor. Her iki tarafı da tatmin eden kazan-kazan uzlaşma formüllerinin neler olacağı merak konusu.
Yorgun takım arkadaşlarının soluklanmasına fırsat sağlamak için yaralanma numarası yaparak yerden kalkmayan kurnaz futbolcu misali başmüzakereci Elio Di Rupo molalar uyduruyor. Bu arada, durum medya aracılığı ile dramatize ediliyor, bilgiler sızdırılıyor, psikolojik baskılar uygulanıyor. Dördüncü hakem Kral Albert II sabır ve merakla bekliyor. Çok kritik günler yaşanıyor. N-VA'nın ultraları (meşhur Stratego grubu) yakında ortaya çıkar mı? Herkesi tatmin eden bir uzlaşmayı kabul ederler mi, yoksa tersine, engelleri devreye sokarlar mı ? Federal sistemi oyma konusunda ne kadar ileri gidebilirler? Karşı taraftan gelen talepleri, Frankofonlar, istemeye istemeye de olsa, nereye kadar içlerine sindirebilirler?
Sonuçta bütün bunlar paraya dayanıyor. Bay De Wever isminin simgeleştirdiği Flaman milliyetçilerini ve Flamanların ezici bir çoğunluğunu ilgilendiren tek şey para. Sanki Fransızlardan fazla Napolyoncu mübarekler. Dayanışmanın ruhuna bir Te Deum (Hristiyan Fatihası) okuyacaklar. Niyetleri belli... Herkes kendine, Allah herkese kuralı acımasızca işliyor. Bu düelloda Frankofonlar kurtarabilecekleri ne varsa kurtarmaya çabalıyor. Düello çok sıkı ve avantaj süreli N-VA'da. Önemli olan müzakerelerin sürmesi. Zira zaman uzadıkça, N-VA'da ödün veriyor sonuç olarak. Ve verdiği ödünler arttıkça, taahhütleri de artıyor. Masadan ayrılan, müzakerelerden kaçan taraf olmak isteyemeyecekler. Ve altıncı reform paketini uygulayan hükümete dahil olacaklar. Frankofonlar ise bütün illüzyonlarını kaybetmiş durumdalar. Siyasetin seçim kampanyalarında ötmekten ibaret olmadığını , geçte olsa, nihayet anladılar. Bundan böyle küçük reformcuklar vaadiyle seçmenleri kandıramayacaklar. Ülke daha şimdiden değişti ve başka bir ülkede yaşamaya başladık bile. Çok kişi durumun farkında olmasa da ! Brüksel Grand-Place'taki çiçek halı üzerindeki rüya kabusa, dans düelloya dönüşebilir... İki ayrı milli futbol takımı kurulmasının konuşulduğu şu günlerde... Gerçekten yakışmıyor AB dönem başkanı Belçika'ya...
Yakup Yurt (c)
Umurbey-Gemlik, 27.08.2010