Mete Gündoğan Yazdı..
‘Mecrasını Arayan Su’ başlıklı yazımı 26 Haziran 2014 tarihinde yayınlamıştım. O yazım şu cümle ile bitiyor: ‘Bu üç önermeye makul bir karşılık vermeden SP’nin yüzde 1-2 bandından çok büyük bir çıkış yapabilmesi mümkün gözükmemektedir.’
Evet, maalesef gelişmeler bizi haklı çıkardı. Hatta seçimlerin üzerinden uzun zamanlar geçmesine rağmen şikayet edilen konular değişmedi tam tersine giderek arttı ve yaygınlaştı. Normal şartlar altında parti, bütün hata yapma marjlarını tüketti. Bundan sonraki hatalar sermayeden yemektir! Diğer bir ifade ile hem operasyonel hem de temsil kabiliyetini yitirmektir.
Öncelikle, o yazıdan itibaren süreç-ilişkili bir durum tespiti yapalım.
30 Mart 2014 tarihinde yapılan Yerel Seçim sonuçlarında Saadet Partisi (SP) %2 (916,270 oy) ve Ak Parti %45.6 oy almıştı. Bir önceki (29 Mart 2009) yerel seçimlerde ise, SP %5.2 (2,060,034 oy) ve Ak Partisi %38.8 oranında oy almıştı. Diğer bir ifade ile, SP oylarını yüzde 3.2 puan geriletirken, Ak Parti yüzde 6.8 oranında artırmıştır.
Akabinde, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini ilk turda %51.79 oy oranı ile Ak Parti Genel Başkanı Sn. R.T. Erdoğan kazandı. Kendi yerine, parti genel başkanlığı ve başbakanlığa Sn. A. Davutoğlu’nu bıraktı.
2014 yerel seçimlerinden yaklaşık 15 ve 20 ay sonra yapılan ardışık iki genel seçimde ise (7 Haziran ve 1 Kasım 2015) durum SP açısından çok daha vahimdir.
SP, 7 Haziran Genel Seçimlerine BBP ile ‘Milli İttifak’ söylemi altında müşterek olarak girmiş ve %8.5-15 oy oranı beklentisine mukabil ancak %2.06 oranında oy (949,636 oy) alarak büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Aynı seçimlerde Ak Partisi de %40.87 oy oranı ile TBMM’nde salt çoğunluğunu kaybetmiştir.
7 Haziran Genel Seçimlerinden sonra 45 gün içerisinde Hükümet kurulamayınca, 1 Kasım 2015’de yeniden Genel Seçimler yapılmıştır.
1 Kasım seçimlerinde SP, 7 Haziran’da yaşadığı travmanın etkisi ile olacak ki Meclis’te bulunan bütün partilerle örtülü ya da açık olarak bir milletvekili pazarlığı yürütmüştür. Bu pazarlıklar son zamana kadar sürdürüldüğü için teşkilatın çalışmasını da sekteye uğratmıştır. SP’ye oy veren Milli Görüş tabanı, Genel Merkezin bu görünümü ve vermiş olduğu çelişkili sinyaller neticesinde %0.68 oy oranı ile tarihinin en düşük desteğini vermiştir. Aynı seçimlerde Ak Partisi ise %49.8 ile tarihinin en yüksek oyunu alarak Meclis’te mutlak çoğunluğu tekrar elde etmiştir.
Bu noktada buruk bir hatırlatma yapmak istiyorum. 12 Haziran 2011 seçim sonuçlarından sonra SP operasyonel kabiliyetini kaybetmeye başlamıştı. Bunu o zamandan itibaren birçok kişi ile görüşmelerimde ve yazılarımda ifade etmiştim. Bugün gelinen noktada ise 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra mevcut SP, Milli Görüşü temsil kabiliyetini de tedricen kaybetmeye başlamıştır. İtiraz mümkündür ama bir kurumun bir şey olduğunu iddia etmesi başka ispat edebilmesi ise bambaşkadır.
Şimdi, ‘Mecrasını Arayan Su’ başlıklı yazıma tekrar dönmek istiyorum. Aslında o yazının ilginç bir altyapısı vardır. 2012 yılının sonbaharında, Sn. Genel Başkan Kamalak beni cep telefonumdan arayarak, yılsonuna doğru yapılacağını ifade ettiği bir Kurucular Kurulu Toplantısı’na davet etti. Kendisine konuyu sorduğumda, ‘bütün meselelerimizi konuşacağız’ dedi. Süreyi sorduğumda da ‘süre kısıtı yok, sabaha kadar konuşabiliriz’ dedi. Ben de iyi bir hazırlık yaparak toplantıya katıldım. O toplantıda uzunca bir konuşma yaptım. Gelen tepkiler neticesinde de hararetli bir müzakere yaptık. İşte ‘Mecrasını Arayan Su’ başlıklı yazım, o konuşmaların çok kısa bir özetidir. O konuşma, toplantıda bulunan SP eski genel başkanlarından Sn. R. Kutan ağabey tarafından da desteklenmesine rağmen, yaşı benden büyük birçok kişi tarafından, anlaşılmadan sert bir şekilde eleştirilmişti. O toplantıdan sonra da formel olarak hiçbir benzer toplantı daveti almadım. Dahası, ondan sonra yapılan hiçbir seçimde ya da kongrede hiçbir teklif ile muhatap olmadım. Bu gerçeğin dışında birçok hikaye anlatılır ve ben de bazılarını duyup tebessüm ile geçmişimdir.
Neticede, ‘Mecrasını Arayan Su’ başlıklı yazım cümle cümle hala da geçerliliğini sürdürmektedir. Önemli olan kişiler değil ilke ve prensiplerdir. Eğer Milli Görüş ilke ve prensipleriyle SP bir toplanma merkezi haline dönüştürülebilecek ise geçmişin ve yapılacak olanların açık bir şekilde müzakere edilmesi gerekir. Meseleler, duygusallıktan uzak bir şekilde, analitik/bilimsel olarak analiz edilip yapılması gerekenler en yalın bir şekilde ortaya çıkarılmalıdır. Kaldı ki, bütün cesametine rağmen Ak Partisi bile bunu yapmaya çalışmakta ise, SP için çok daha elzem olduğu aşikardır!
Bu çerçevede konuları ele almak için bu yazım ile bir başlangıç yapmış oldum. Bundan sonraki Pazartesi yazılarımda, yapmış olduğum üç önermeyi güncelleyip, biraz daha detaylandırarak birkaç önerme daha ekleyeceğim ve son seçim süreçlerini de ilkesel bazda değerlendireceğim. Bu arada, yapılacak veya bana ulaşacak yorum, konuşma ve değerlendirmelere yazılarımın içinde yer vereceğim. İkili ya da çoklu kırıcı polemiklere fırsat vermemek için bazılarını hiç dikkate almayacağım bazılarını da - olduğu gibi - açıkça yazacağım. Sonunda da, hiçbir mahreme halel getirmeyecek şekilde, yapılması gerekenleri pratik olarak sıralayıp bu yazı dizisini tamamlayacağım.
Günümüzdeki gelişmelere bakınca, Milli Görüşe her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğu açıktır.
Eğer ilkeli ve iyi bir toplanma merkezi oluşturulursa, herkesin önkoşulsuz toplanacağına ilişkin inancım tamdır.
Selam sevgi ve saygılarımla
Mete GÜNDOĞAN
Ankara - 22 Şubat 2016