İlk defa bir Afrika ülkesinde düzenlenen dünya kupası bütün heyecanıyla ve hızıyla devam ederken, şampiyonaya 'Vuvuzela' adındaki zurna şimdiden damga vurdu. Bu yeni tanıştığımız zurnanın bildiğimiz diğer çalgı aletleri ile hiç alakası olmadığı gibi, her hangi bir tuş ve tonlama deliğine sahip olmadığını ve yüzyıllardır 'Zulu' kabileleri arasında haberleşmede kullanıldığını öğrenmiş olduk. Çalındığında ise yaklaşık 130 desibeli aşarak insan sağlığını tehdit edecek seviyelere çıktığını yapılan araştırmalar bizlere aktarıyor. Buna rağmen hala yasaklanmamasının altında ise bu aletlerin üretiminde, satışlarında ve ihracatında dönen milyon dolarların olduğu fısıltıları dolaşmakta.
Bu 'Vuvuzela'nın çıkarmış olduğu 'vızzzzzzzz' der gibi arı sesine benzeyen ses insanların sinirleri gerdiği için bazı insanlarda maç keyfi bırakmıyor. Bırakmadığı için ben de dünya kupasını takip etmeyenlerdenim. Zaten futbolda ne kalite kaldı ne de zevk. Bunun nedenini futbolun ticarileşmesine bağlıyorum.
Ticarileşmiş futbolun en büyük atraksiyonu olan dünya kupasının 19.su açlığın ve yoksulluğun ülkesi Güney Afrika'da düzenleniyor. Ancak futbolseverler artık futbolun sadece futbol seyretmek anlamına gelmediğini öğrenmeleri gerekir. Zira bir ay boyunca stadyumlardan veya ekranlardan taşanlar sadece futbol olmayacak. İşin sosyal, ekonomik, siyasal arka planları var. Daha da önemlisi, bir ay boyunca insanlar, farkında olsunlar veya olmasınlar, her yönüyle futbolseverler bir endüstriyel futbol fuarı izleyecekler. Dünya kupası öncesinde, anında ve sonrasında ürünler, markalar, sponsorlar, futbolcular, antrenörler, stadyumlar, televizyon kanalları, radyo kanalları, gazeteler, dergiler, oteller, bahis şirketleri, vesaire; hemen her şey görücüye çıkarılarak pazarlanacak.
Bu şampiyonaya ev sahipliği yapan yoksul ülke Güney Afrika bu dünya kupasını organize edebilmek için 3 milyar dolardan fazla harcama yapmış ve bu yüksek meblağın yarısından fazlası FIFA tarafından karşılanacakmış. Harcamalar arasında yeni statların yapımına, eski statların onarımına, ulaşım, güvenlik gibi çalışmalara yapılmış. Ama bu organizasyon sayesinde kimi iktisatçılara göre bu yoksul ülke kendi ekonomisine önemli bir katma değer katacakmış.
Bu dünya kupasında benim dikkatimi çeken önemli bir mesele var. Futbolseverler dünya kupası maçlarını izlerlerken televizyondan sadece milyon dolarlık statları, seyirciler arasında hep iri iri tosun gibi Afrikalıları, oynan futbolu ve vuvuzelaları görebiliyorlar. Hâlbuki o milyon dolarlık statların arka mahallelerinde neler var neler bir bilseler. O arka mahallelerde baraka evler var, içinde yaşayan yoksul insanlar var, fakirlik var, açlık var, sefalet var, adaletsizlik var ve en önemlisi yüksek bir suç oranı var. O mahallelerde yoksulluk, işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve daha birçok faktörün birleşmesiyle Güney Afrika, adeta bir suç cenneti durumunda. 49 milyonluk ülkede yılda 18 bin cinayet, 50 bin tecavüz olayı yaşanıyor. Günde 50 cinayet işleniyor, her 100 bin kişiden 38,6'sı cinayete kurban gidiyor. Bir önceki Dünya Kupası'na ev sahipliği yapan Almanya'da bu rakam 0,88 oranındaydı.
Ne kadar acı değil mi? Yüzde doksanı fakir olan bir ülkede milyar dolarlık bir atraksiyonu kurmak ve o ülkenin gerçek sahipleri olan fakir insanları görmezden gelmek. İşte bu yüzden şu anda Güney Afrika'da sadece futbol ve vuvuzela yok. Güney Afrika'da baraka evler, yoksul insanlar, fakirlik, açlık, sefalet ve adaletsizlik de var
Cafer Yıldırımer