Göstermelik değilse, seçim demokratik yaşamın olmazsa olmazıdır.
O nedenle değişik görüşleri temsil eden siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Darbecilerin darbeden hemen sonra ilk önce siyasi partileri kapatması, ardında da yöneticilerini susturması veya hapsetmesi tesadüfi olmasa gerek.
Basına sansür, halka konuşma ve dolaşım yasakları aynı sistemin parçaları.
***
Siyasi partiler inançsal, ideolojik veya sınıfsal ailelerdir.
Programlarını seçmenlere sunar, onların onay, sempati ve katılımlarını sağlamaya çalışırlar.
Beğenen sempatizanlar üye olur, ardından militanlık yapar…
Parti yönetim hiyerarşisinin gözüne girenler seçimlerde aday gösterilir…
Belediye meclisi üyesi, bölge milletvekili, federal milletvekili, senatör, Avrupa Parlamentosu milletvekili seçilir ve görev aldıkları platformlarda partilerinin görüşlerini savunurlar.
ABD ve Türkiye gibi ülkelerde sistem gereği çoğu zaman tek parti iktidarları oluşur.
Belçika ise çok uzun yıllardan beri koalisyonlarla yönetiliyor.
Geldiğim 1967 yılından bu yana koalisyon olmayan iktidar görmedim.
***
SSCB bittikten ve Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra ideolojiler öldü, soğuk savaş bitti, sağ-sol kavramları anlamını yitirdi denildi.
Bana sorarsanız tam bir yutturmaca.
Herkesin menfaat icabı "sağcı, liberal, liberal demokrat, kapitalist" geçindiği bugünlerde "emeğe" saygılı bir sol anlayışa her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.
Demokratik, halkçı, katılımcı, paylaşımcı, dayanışmacı, şiddetin her türlüsünü reddeden, sandıkla gelen ve sandıkla giden, inançlara saygılı, ırkçılığı reddeden bir sola acilen ihtiyaç var.
Zira yaşam sermayenin cilvelerine terkedilmeyecek kadar güzel.
Herkesin paraya ihtiyacı var, ama sömürüden beslenen paranın insana saygısı yok !
Denetimsiz bırakılan para faşistleşir, diktatörleşir ve insanı köleleştirir.
Günümüz dünyasına dayatılan da budur !
***
Türkiye'de herkes 12 Eylül Anayasası ürünü Seçim Yasasını ve Siyasi Partiler Yasasını eleştiriyor ; ama kimse değiştirmeye yanaşmıyor.
Herkes % 10 barajının yüksekliğinden, partikrasiden, genel başkan sultasından dem vuruyor ; ama her başa gelen koltuğa yapışıyor.
***
Belçika'da mevcut durum da pek iç açıcı sayılmaz.
Türk kökenliler geçim derdindeler, herkes gibi.
Çoğunluk çifte vatandaşlık hakkından yararlanıyor.
Yani hem Türk, hem Belçikalılar ve dolayısıyla seçmenler.
Fakat Belçika siyasetiyle pek ilgili oldukları söylenemez.
Türk basın, dernek ve aydınları bilgilendirme görevlerini yeterince yapmıyorlar.
***
Bölge Parlamentosu ve Avrupa Parlamentosu yenileme seçimleri beş yılda bir düzenleniyor.
7 Haziran 2009 Pazar günü 7,5 milyon Belçikalı seçmen sandık başına gidecek.
Oy kullanmak yasal bir zorunluluk ; gitmeyene para cezası veriliyor.
Türk kökenli seçmenlerden kaçı hangi partiye veya hangi adaya niçin oy vereceğini biliyor ?
Kaç tanesi sosyalist PS'in, liberal MR'in, hümanist CDH'ın, çevreci ECOLO'nun veya yeni parti bölgeci PRO BRUXSEL'in ideolojilerini biliyor veya adaylarını tanıyor ?
Adayları kim(ler) ve hangi kriterlere göre seçiyor ?
İstisnalar hariç, adaylar potansiyel oy toplama gücüne göre seçiliyor.
Yani kimin partiye en fazla oy getirileceği düşünülüyorsa o aday gösteriliyor.
O nedenle bütün hassasiyetleri gözeten ve herkesi tatmin eden dengeli bir aday listesi hazırlamak gerçekten zor iş…
***
Göç alan Brüksel gibi büyük kentlerde kozmopolit sosyo-kültürel bir yapı mevcut.
Göçmen kökenlilerde tahsil ve eğitim düzeyi genelde oldukça düşük.
İşsizlik büyük boyutlarda ve ekonomik kriz yaygın.
Ve işsizlik en çok işte bu tür insanları etkiliyor.
Birçok dili iyi bilmeyen bilmeyen ve geçerli bir mesleği olmayanların tek güvencesi işsizlik ödeneği.
Fakat ekonomik kriz dönemlerinde sosyal haklar güneşte kalmış dondurma misali hızla eriyor.
İş arayan adam (kadın) değil, aranan adam (kadın) olunması şart.
Buna ulaşmak için bir tek yol var : Eğitim, eğitim, eğitim…
Brüksel'de yaşayan herkesin en az iki dilli, Türk gençlerinin ise en az üç dilli olmaları gerekiyor.
Bunun yanında bir de geçerli bir meslek veya zenaatleri varsa iş de çok, aş da çok, eş de çok…
Ve işe politika benim için bu amaca varmanın amacı olmalıdır.
Önemli olan karar alınmadan önce, karar alınan yerde ve karar alıcıların arasında olmaktır.
***
İktidara gelmek veya etkin muhalefet için birinci şart oy toplamak.
Çünkü ortaya çıkacak sandalye, koltuk veya makam sayısı buna bağlı.
Her kesime hitap edecek ve çok oy getireceği düşünülen adayların belirlenmesi ikinci şart.
Değişik hassas dengelere dikkat etmek gerekiyor.
Bunlardan en önemlileri şunlar : Cinsiyet (bay, bayan ve eşcinseller), yaş, eğitim durumu, tecrübe, partiye geçmişte yaptığı hizmetler, parti programını sunma ve savunma yeteneği, birikim ve hitabet, adayın etnik kökeni ve uyum durumu, meslek grupları, sivil toplum örgütleriyle ilişkiler ve popüler olma !
***
Benim ikiyüzlülük dediğim sorun işte burada başlıyor zaten.
Herkes popüler olamayacağına göre, partiler medya, spor, sanat dünyasının yıldızlarına yöneliyor.
Haber sunucusu güzel bayanlar, ses getiren haber programı hazırlayan gazeteciler, golcü futbolcular seçilme garantisiyle transfer ediliyorlar.
Tanınmış siyasetçiler ve siyaset dışı yıldızlar listelerde seçilme garantisi olan sıralara yerleştiriliyor.
Oy toplama adına paraşütle iniyorlar listenin kaymak yerlerine.
Bilmedikleri, anlamadıkları ve sevmedikleri bir alana çekiliyorlar.
Yıllarını partiye vermiş tabanda sırasını bekleyen militanların moralini bozuyorlar.
***
Birde politikanın alışılmış ve vazgeçilmez simaları var.
Bunların kimler olduğunu anlamak için herhangi bir partinin aday listesindeki ilk üç isme bakmanız yeterli.
Bu kişiler partisine oy toplamak için oradalar sadece.
Seçildiğinde yapmayacağı bir görev için iyi bir sıradan aday oluyor, seçiliyor, sonra da seçildiği görevi yapmayıp, o görevi kendisine yakın olan öngörülen yedeğe bırakıyorlar.
Yani seçmen iradesi aldatılmış oluyor bir şekilde.
Bana oy veriyorsunuz, seçiliyorum, ama daha önemli bir işim olduğu için yerimi başkasına veriyorum…
***
İşte size Belexpresse.be muhabiri ile bir seçilmiş arasında hayali bir söyleşi örneği :
- Madem görev yapmayacaktınız, niçin aday oldunuz ?
- Partime oy toplamak için !
- Ya size oy veren seçmenin tercihi ?
- Ona teşekkür ederim ! O beni seçer, ben de güvendiğim başka birisini !
- Ya sizin güvendiğinize o güvenmiyorsa ?
- Ne demek canım, niye güvenmesin, güvenir, güvenir…
- Şu an federal bakansınız, aynı zamanda bölge parlamentosuna milletvekili adayısınız, aday olmadan önce niçin istifa etmiyorsunuz ?
- Öfff, yeter, size ne canım, amma çok soru soruyorsunuz !
- Sinirlenmenize gerek yok, hani siz demokrattınız…Bir seçileyim, siz o zaman görün, daha ne sorular soracağım size ve sizin gibilere Parlamento kürsüsünden!
Yakup Yurt ©
Brüksel, 28 Mart 2009
yakup.yurt@skynet.be