Haberin yayım tarihi
2011-04-04
Haberin bulunduğu kategoriler

Sen kim başbakan olmak kim.

Almanya'da bulunan büyük fabrikanın birinde bir gün müdür fabrikasının atölyesinde kısa bir turneye çıkar. Yürüyüşü esnasında gözüne işbaşı yapmakta olan işçi Hans ilişir. Gözüne kestirdiği Hans'ı yanına çağırır ve sorar, "Söyler misin bana, sen Almanya başbakanı olsaydın neler yapardın". Bu soru karşısında biraz şaşkına dönen işçi Hans cevap verir, "Efendim ben ne anlarım başbakanlıktan, ben basit bir işçiyim, benim öyle işlere aklım ermez". Bunun üzerine müdür Hans'a, "Peki o zaman, haydi işinin başına dön" der ve turnesine devam eder. Biraz ilerledikten sonra bu sefer müdürün gözüne işbaşı yapmakta olan bizim işçi Hasan ilişir. Hasan'ı yanına çağırır ve Hans'a sorduğu sorunun aynısını Hasan'a da sorar, "Söyler misin bana, sen Almanya başbakanı olsaydın neler yapardın". Bu soru üzerine bizim işçi Hasan elindeki eldivenleri çıkarır ve soruyu cevaplandırmaya başlar, "Efendim ben başbakan olsam, önce hükümeti feshederim, sonra yeni bir hükümet kurarım, ardından bazı bakanların yerlerine başkalarını getiririm, anayasada köklü bir değişikliğe giderim, yeni kanunlar sunarım, eğitim sistemini değiştiririm, sosyal yardımları artırırım, dış borçlar" falan derken, müdür birden gürler ve "Yeter be adam yeter. Sen kim başbakan olmak kim. Sen fabrikada çalışan basit bir işçisin. Hadi hemen işinin başına dön" diyerek azarlar ve bizim işçi Hasan'ı hemen işinin başına gönderir.
 
İşte Almanya'da gerçekten yaşanmış bu olay Hans ile Hasan'ın bir şekilde devlet yönetme tarzına bakış açılarını ortaya koyuyor. Bizim Belçika'ya gelince, güncel hayatta yapabileceğimiz izlenimlere dayanarak aslında buradaki durumun da Almanya'dakinden farksız olduğunu söylememiz mümkündür. Yani Almanya'daki Hans neyse Belçika'daki Hans da aşağı yukarı odur, Almanya'daki Hasan neyse, Belçika'daki Hasan da odur.
 
Bazen gerek dernek lokallerinde gerekse kahvehanelerde yan masada yapılan sohbetlere kulak misafiri olmak yeterli. Genellikle sohbetler ya futbol üzerine ya da devlet yönetme sanatı üzerine olur. Devlet yönetme sanatı üzerine kurulan sohbetlerde, hükümet yıkmalar, yeni hükümet kurmalar, Cumhurbaşkanını değiştirmeler, anayasayı yenilemeler, darbe yapmalar, parti kapatmalar, yeni parti kurmalar, askeriyeyi ayağa kaldırmalar, doğu sorununu kökten halletmeler, derin devletleri çökertmeler, vs… vs… vs… Bu beyin döndürücü muhabbetler karşısında insan kendi kendine "Ne de çok başbakan olacak adam varmış" demekten kendini alıkoyamıyor. Sanki devlet erkânı olmak çok kolay, sanki devlet yönetmek çok basit. İşin garip tarafı da bu tür muhabbetleri yapan kişilerin genellikle eğitim seviyelerinin çok düşük olmasıdır.
 
Gerçek şu ki, bir insan devlet yönetme sanatı hakkında düşüncelerini söylemede hürdür ancak haddini bilecek. Ama maalesef insanlarımız birçoğu seviyeli eleştiri yapmayı beceremiyorlar ve beceremedikleri gibi eleştiri yaptıkları zaman, eleştiriden de öte giderek "Ben olsam böyle yapardım…" diyebiliyorlar. İşte bu söylenen söz aslında söylenebilecek en büyük yanlıştır. Çünkü o sözü söyleyen insan şayet o işin ehli olamamışsa veya belli bir seviyede değilse, "Ben olsam böyle yapardım…" deme lüksüne sahip değildir. Bu bilinmesi gereken ama maalesef fazla riayet edilmeyen önemli bir görgü kuralıdır. İşte bu yüzden insanlarımızın çoğu bu görgü kuralına riayet etmedikleri için halk arasında yıllardır toplumsal bunalımlar yaşanmaktadır.

Cafer Yıldırımer

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.