Türk Milli Futbol Takımımızın damgasını vurduğu, bütün dünyanın konuştuğu, takdirle karşıladığı ve final şansını son anda kaçırdığı bir Avrupa Futbol Şampiyonası daha böylece bitmiş oldu. Mucize gibi görülen ard arda alınan başarılı sonuçlar, Türkiye'yi çok büyük bir coşkuyla sokaklara döktü. İnsanlar, kadınlı erkekli, yaşlı genç, ellerinde Türk bayrakları ile sabahlara kadar çılgınca eğlendiler. Benzer kutlamalar, dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Türkler tarafından da gerçekleştirildi. Ancak bu coşkuya katılmayanlar, hatta engellemeye çalışanlar az da olsa yine sahneye çıktılar.
İsviçre'nin Basler Zeitung Gazetesi, "Basel Türkleri Kendilerini Tehdit Altında Hissediyor" başlıklı bir haber yayınladı. Gazete, milli futbol takımımızın elde ettiği başarıyı kutlamak isteyen Basel'deki Türk vatandaşlarının, PKK taraftarlarınca baskı yapılarak engellenmeye çalışıldığını, tehdit edildiklerini ve çeşitli saldırılara uğradıklarını yazdı.
Haberde; Türkiye-Çek Cumhuriyeti maçı sonrasında yapılan kutlamalar esnasında, PKK'lılar tarafından Türklere yönelik saldırılar gerçekleştirildiği, bazı Türk vatandaşlarının dövüldüğü, araba, ev ve işyerlerinin camlarının taşlanarak kırıldığı, ellerindeki Türk bayraklarının zorla alınarak yakıldığı belirtilirken, tehdit ve saldırılar nedeniyle "Türk futbol taraftarları, Basel'de takımlarının başarısını kutlamaya cesaret edemiyor. Kendisi ve ailesini tehlikeye atmamak için polise de şikâyette bulunmuyor" denildi.
PKK'yı yeraltı örgütü olarak niteleyen yazıda, Basel'de yaşayan ve Türkiye pasaportu taşıyanların yarısının Kürt olduğu, bu nedenle PKK'nın burada güçlü ve etkin olduğu, buna rağmen bazı Kürtlerin, Avrupa Şampiyonası öncesinde kendilerine ait dükkân ve restoranlarının vitrinlerine Türk bayrağı astıklarının görüldüğü, ancak PKK'lıların yoğun tehditleri nedeniyle bayraklarını indirmek zorunda kaldıklarından bahsedilirken, isminin gizli tutulmasını özellikle isteyen gurbetçi iki Kürt vatandaşımızın "Aldığımız tehditler nedeniyle, ancak gizli gizli sevinebiliyoruz. Çünkü, PKK ile sorun yaşamak, zarar görmek istemiyoruz. İsviçre'de yaşıyoruz. Türk ve Kürt müşterilerimiz var. Hepimizin pasaportu aynı ve barış içinde bir arada yaşamak istiyoruz. Fakat PKK, şu sıralar hayatımızı zorlaştırıyor" şeklindeki serzenişlerine yer verildi.
Basel'de niye bu kadar az Türk bayrağı asılı olduğunun sebebinin şimdi daha iyi anlaşıldığını belirten haberde, Basel Savcılığı'nın, PKK ile sorunlarda artış olduğunu doğruladığı ifade edilirken, Savcı Markus Melzl'in; "Son günlerde isimsiz şikâyetler arttı. Birçok tehdit ve yaralama olayı oldu. Ancak, bütün vakalar bize bildirilmedi. Mağdurlara, şikâyette bulunmalarını tavsiye ediyoruz. Ancak bu şekilde bir şeyler yapabiliriz" şeklindeki açıklamasına yer verildi. Son cümle olarak, Savcı Melzl'in, PKK terörü, tehdidi ve korkusu nedeniyle vatandaşın şikâyette bulunmaktan kaçındığı görüşünde olduğunun anlaşıldığı belirtildi.
Evet, gazetede yazılanlar bunlar. Oysa bizler, televizyonlarımızın karşısında, Almanya'dan, Amerika'dan tutun Azerbaycan'a, Kırgızistan'a kadar dünyanın dört bir tarafında, bunlara özellikle Çek maçının oynandığı İsviçre'nin Basel şehri dahil, Türk vatandaşlarımızın son derece coşku ve mutluluk içerisinde, milli takımımızın başarılarıyla ilgili kutlamalara katıldıklarını izledik. Bu nedenle, "Bu işte bir gariplik mi var!" diyerek, hemen İsviçre'de yaşayan birkaç dostumu ve maçı izlemek üzere Basel'e giden birkaç spor yazarı arkadaşımı aradım.
Bakın neler anlattılar!
Sadece İsviçre'de değil, benzer duyumları Fransa'dan da almışlar. Gerçekten de, maç öncesinde, sırasında ve sonrasında, bazı Türk ve Kürt vatandaşlarımız, dükkânlarının vitrinlerine Türk bayrakları astıkları gerekçesiyle tehdit edilmişler, bazıları sokak aralarında ve onlara oranla sayıca azken sıkıştırılarak dövülmüş, bazılarının evlerinin, işyerlerinin ve arabalarının camları gece karanlığında taş atılmak suretiyle kırılmış, mallarına zarar verilmiş. Ayrıca, tam bir mafyalaşma söz konusuymuş. Haraç, adam dövme, yaralama, tehdit, uyuşturucu gibi her türden pis işler, bu işler haricinde hiçbir işten anlamayan bu adamlar (!) tarafından yapılıyormuş. Altını çizmekte yarar var, aslında, tehdit edilenlerin ve zarar görenlerin büyük çoğunluğu Türklerden ziyade gurbetçi Kürt vatandaşlarımızmış. Aynen, bugüne kadar, "Vergi" adı altında ve kampanyalar düzenleyerek "Maddi yardım" adı altında korku saikıyla zorla para topladıkları, dükkânlarını kapattırdıkları, çocuklarını dağa götürdükleri, yıllardır mağdur olan, edilen, ettikleri yine Kürt vatandaşlarımız olduğu gibi.
Aslına bakarsanız, suç bu adamlarda (!) değil. Suç, bunlara "Onlar bizim kardeşlerimiz. Onlara terör örgütü demeyiz" diyen, yıllardır barış, kardeşlik, insan hakları, demokrasi gibi son derece ulvi ve insani değerlerin arkasına gizlenerek bu değerleri "Kalkan" gibi kullanan, silahı ve terörü de tehdit unsuru olarak "Kılıç" gibi sürekli elinde tutarak bir anlamda "Kılıç-Kalkan" oynayan, bunu kendine iş ve siyaset edinmiş malum zevatlardadır.
Onlar, sizin kardeşleriniz ise, mağdur ettiğiniz, tehdit ettiğiniz Kürtler kim? "Kürt Sorunu" diye dayatılan ezberdeki "Kürt" kim? Hepiniz bir iseniz, ki değil, karşınızdaki o çok daha büyük kitleyi oluşturan Kürt vatandaşları, neden, ne için ve ne amaçla tehdit ve mağdur ediyorsunuz? Yok, ayrıysanız, nasıl "Biz Kürtler" diyebiliyor, tüm Kürt vatandaşları temsil ettiğiniz saçmalığını dile getirebiliyorsunuz? Malum zevata bir kez daha duyurulur…
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com