Muhsin Ceylan Yazdı...
Duyduğunuzu sandığım Almanca bir deyim var; ‘Üç Alman bir araya geldimi dernek kurar’ diye. Beş veya yedi kişi biraraya geldiğinde, tescilli bir dernek kurmak mümkün. Almanya’da vatandaşın ilk dernek kurma hakkı 220 yıl önceki bir kanunla sağlanmış. Son resmi rakamlara göre, Almanya’da 18 bini vakıf olan 620 bin kayıtlı dernek var. Buralara üye olanların sayısı da 23 milyon 500 bin. Bu sivil toplum kuruluşu derneklerin yoğun faal olduğu başlıca alanlar ise; spor, sosyal, politika, ticaret, gençlik kulüpleri, müzik, aile, hayvanları koruma, sanat ve sanatçılar...
Almanya’nın yeni yerlileri haline gelmiş olan göçmen asıllıların da kendilerine has sivil toplum kuruluşları (STK) yani derneklerimiz var. Yeni vatana göçün ilk yıllarından başlayan bu bodrum katlarda cami dernekçiliğinde mekanlar ve faaliyet alanlarımız değişti. Göçmen dernekleri mahalli bazda fahri olarak çalışan insanlarımızın omuzlarında hayatlarını devam ettiriyor, faaliyetlerini yapmaya çalışıyor. Bu mahalli derneklerimiz, genelde federal bazda çalışan çatı örgütlerimizi oluşturuyor. Göçmen asıllıların dernekleri ister mahalli ister eyalet isterse federal bazda çalışsın hemen hemen istisnasız hepsi uyum alanı eksenli. Aile - veliler birlikleri de eğitim alanındaki problemlerin çözümlerine katkı sağlamaya çalışıyor. Bu alanlarda hizmet vermeye çalışan gönüllü hizmet ehli, Alman politik aklı tarafından hala layık olduğu ilgiyi göremiyor. Onların muhatabları ise, maddi kaynak destekleriyle arzuladıklarını söylettikleri adı büyük tabela dernekleri, bir de 70’li yılların sonlarından başlayarak kurdukları oldukça çeşitli ‘.... . Enstitüsü’leri...
Çeşit çok, ya icraat?
Almanya’daki Türk sivil toplum kuruluşları, üyelerinin yani tabanının menfaatlerinin takipçisi olmaya çalışıyor. Bu Türk STK’larımızın çalışmalarına baktığımızda ortadaki tablo, toplumun ihtiyaçları için gerekli olan çalışmaların çok gerisinde seyrettiklerini gösteriyor. Türk kültür dernekleri, spor dernekleri, cami yani dini dernekler, işçi dernekleri, aile-veli birlikleri, politika dernekleri, üniversiteliler birlikleri, öğretmenler dernekleri, işletmeci yatırımcı ticari dernekleri ile bunlara ilaveten de son yıllarda alana yayılmış çeşitli forumlarla, platformlarla kendini gösteren Türk STK’larının sayısı ve üyelerinin oranı maalesef bilinmiyor. Yetkililerinin çok güzel açıklamalarına şahit olduğumuz, dinlerken, okurken; ‘Süper ya!’ dediğimiz, Almanya Türk STK’larının göçün üzerinden 54 yıl geçmiş olmasına rağmen hala bir dernekler envanterinin bile bulunmaması, onların çalışmalarının nerelerde ve nasıl olduğunu net bir şekilde gösteriyor olmalı...
Bir manifestosu bile olmamak
Milli ve dini günler etkinlikleri, danışmanlık, çeşitli kurslar, eğitimle ilgili ağırlıklı olarak ev ödevleri yardım kursları ve mahalli idarelerin lütuf gibi sundukları imkanlarla da mini uyum projeleri yapan Türk STK’larının genelde yabancı düşmanlığının yaşandığı ölümlerin olduğu zamanlarla, İslam düşmanlığının şiddete dönüştüğü cami kundaklamaları sonrasında tepki açıklamalarıyla görünür hale gelmeleri dikkat çekiyor. Bu STK’larımızın görünür hale geldikleri diğer vakitlerden biri de, eyalet veya federal bazda asli yerli politikacılarla yapılan toplantılarla Türkiye’den gelen siyasilerin katılıp neyi nasıl yapmamız gerektiğinin anlatıldığı etkinlikler... İnanmayanlarımız bu tür ziyaretler sonrası haberleri hatırlasın veya arşivi olanlarımız ise arşivlerine kısa bi göz atıversin. Resmi, yarı resmi bu toplantıların karelerinde gördüğümüz simaların gerek kişisel gerekse dernek olarak önceliklerini sorsanız, istisnaları hariç çoğunluğunun söyleyeceği hemen hemen hiç birşey yok maalesef. Bu haber karelerinde gülücükler dağıtanların, temsil ettikleri STK’ları adına ilaç için tek paragraflık eğitimle ilgili, işsizlikle, göçmen düşmanlığıyla, İslam karşıtlığıyla alakalı, eğitimde eşitsizliğe karşı, ırkçılığa dur diyen bir manifestosu var mı? Var da bizler mi atladık, yoksa STK’larımıza karşı peşin hükümlümüyüz?
STK’larımızın öncelikleri mi dediniz?
Gönüllü teşekküllerimize gönülden teşekkürler etmeyecek kadar nakör değiliz. Şimdiye kadar yapılanlarda emek sahibi olan herkese ama herkese teker teker sonsuz teşekkürler. Ahirete göçmüş olanlara da Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyoruz. Mekanları cennet olsun. Evet, içlerinde bir iki safın bile oluşamadığı cami inşaatlarına yoğunlaşmış çatı örgütlerimiz STK’ların, Almanya’daki Türk kültürel kimliği varlığının devamı için önceliklerini ve faaliyetlerini net olarak bilen birileri varsa bize izah etmeli...
Bulundukları mahalli hayatta uyum günleri ve cami açık kapı günleri dışında çoğunluk toplumu ile ilişkilerinin dışında bir dirsek teması olmayan daha önce hiç olmadığı kadar sivil toplum örgütleriyle dolu etrafımız. STK’larla örüyoruz(!) Almanya’yı dört baştan. Faaliyetlerimizin kalitesiyle değil, genel merkeze bağlı dernek sayılarımızın çokluğuyla övünüyoruz... Baylar, Bayanlar, bu mantık ve zihniyetle yaptığımız STKcılıkla, gelecek kuşakların yarınlarını harcayarak, bugünlerimizi kurtardığımızın niye farkına varmak istemeyiz!
Tabelalardaki büyüklüklerin karşılıkları
İsim isim sayacak değiliz. Fakat şu kadarını müsadenizle söyleyeyim: Etrafımızda olup biten olumsuzluklara mazeret oluşturamayacak kadar dernek, forum, platform ve birliklerimiz var.
Ve bu kuruluşlar düne göre bugün oldukça çok daha iyi maddi imkanlara sahip. Ne yazık ki, toplumdaki etki alanları için aynı şeyi söylemek maalesef mümkün değil. Ne tekerleği, ne de ateşi yeniden icat etmemize gerek yok. Asli yerli STK’ların çalışmalarına dikkat ettiğimizde onların çalışmalarının bereketinin binde birini bu kadar çeşitliliğe rağmen ne yazıkki bizde göremiyoruz.
Bunun sebebi doygunluk mu, yoksa yılgınlık, bıkkınlık veya kabiliyetsizlik ile göbeklerin bağlı olduğu merkezlerden izinsizlik mi? Görünen o ki; ortada bir sivillik sorunu olduğu açık. Adı Almanya Türkleri ile başlayan derneklerimiz “Almanya Türkleri” ve “Almanya Türklüğü” adına ne yapıp ettiklerinin, “toplum”la başlayan kuruluşlarımızın da yine toplum adına ne kadar mesafe katettiklerinin muhasebesini en son ne zaman yaptılar acaba? Hemşehri bakanlar başta, siyasileri ağırlayan şehir derneklerimiz, ‘faaliyetlerimize katkı’ plakatları dışında hangi faaliyetleri yapıyorlar? Acı ama gerçek olan; tabelaların herkesten önce kimlik krizi yaşadığı zamanlardayız.
Gönüllülüğün gönülle ilişkisi
Toplumda çok sık olmasa da görürüz: Kendine verilen ismin ağırlığı altında ezilen bireylere benziyor iddialı milli, dini adlara sahip olan STK’larımız. Adı ‘Birlik’ fakat birlikteliği birleşme hevesi zanneden evlatların padoksunu yaşıyor bazı STK’lar. Bir sıcaklık, bir dostluk, bir alçak gönüllülük, kucak açma hissi vermiyorlar. ’’Adı başka, sanı başka’’ dedikleri gibi, buradaki STK’larımızın yani gönüllü teşekküllerimizin gönülle ilişkisi biraz buna benziyor. Bunun tersini yaşasaydık, taşımacılığın yani kuvveyi seyyareli etkinliklerin dışında koca koca binalarda insan azlığı ilk dikkat çeken şey mi olurdu? Sayıları oldukça az bazılarına biraz dikkat ettiğimizde, bunun ciddi sıkıntısını yaşadıklarını görürsünüz. Halk eğitim merkezi gibi, insan inşa atölyeleri gibi çalışması gereken STK’larımız ne yazık ki, başta yeni yerliler olmak üzere toplumun yaralarına pratiğini geçtik nazariyeler noktasında bile gerektiği kadar merhem olamamaktadır. Hatta bazıları bir süre sonra toplumdan kendilerini koparıp küçük platformların mekanı olarak hayatını sürdürmeyi maharet sayıyor. Buna razı olmasalardı, o epeyce iddialı ismi Türk Alman dostluğu adı altındaki derneklerinde hem elektronik hemde pratik kumar mı oynatırlardı...
STK’larımızın sosyolojisini tartışmak
Peki tüm müsait ortam ve imkâna rağmen artan bu faaliyet bereketsizliği ve muvaffakiyetsizliğin sebepleri sizce nelerdir? Kaçımız STK’larımızın sosyolojisini tabuz konuşabilir, muhatabımızı küçük görmeden, hain, ‘satılmış’ ilan etmeden, devletin birine sırtımızı dayamadan, siyasi bir partinin karakol jandarması gibi davranmadan, tartışabiliriz?
Baktığımız yerden gördüğümüz resmi bazılarını kızdırma, aforoz edilme, ukala sayılma, bu kim(ler)in adamı denilme, pahasına birkaç cümleyle özetlemeye çalışalım: STK’larımız maalesef hâkimiyet alanı oluşturmak isteyen küçük dünyalı insanların heveslerine hizmet eden yerler gibi durmaktadır. Bulunduğu yerde istediklerini yapamayınca eski yoldaşlarından ayrılıp kurduğu, adı büyük kendi nokta, bilhassa maddi hayallerinin mekanlarına milli ve dini söylemlerle ortam oluşturma resmi gözüküyor. Buna bir de ister buradan ister Türkiye’den bir iki bakan ve siyasi ziyareti eklenip medyada boy gösterildimi iş tamamdır...
Temsil noktasında da STK’larımızın yetkililerinin bir çoğunun kendi karakter, inisiyatif ve duygu durumlarını başındaki kuruluşlara sirayet ettirmediklerini söylememek mümkün mü?
Çok zor şartlarda, oldukça derin hendeklerin atlanarak gelinip oluşturulmuş, bilhassa acil halletmemiz gereken sıkıntılarımızın başında olan İslam’ın tüzel kişilik olarak tanınmasında büyük mesafe kateddirecek oluşumların iğdiş edilmesini başka nasıl izah edebiliriz ki? Almanya’daki geleceğimizin olmazsa olmazlarından Türkçe konusunda binbir emekle oluşturulan ‘Türkçem Anadilim Geleceğim’ (TAG)’ın akibeti ne oldu? Görünen o ki, kuruluşlarımızı ilkeler değil mizaçlar yönetmekte, daha doğrusu yönettiğini zannetmektedir...
Rol yapmaktan bıkmamak
STK’larımızın başında ufku geniş, insanı seven, değerini bilen gönlü zengin, zihni berrak, realiteyi kavramada takıntısız, zamanın ruhunu okuyabilen şahısların bulunması emanetin ehline verilmesidir. Bunun aksi, tek kelimeyle ciddiyetsizlik ve laubaliliktir... Muhatabımız ve hedefimiz insan ise kuruluşumuza nereden ve hangi cihetten gelirse gelsin, diline, rengine, mezhebine ve meşrebine bakmadan her insana gönlümüzü ve kapımızı açma zorunluluğumuz yok mudur? Yok, biz “efradını cami, agyarını mani” bir kuruluş isek bunu açıkca ilan etmemenin sebebi nedir? Korkmayın, şu çıkar, bu gelir, falan proje peşmekan siyasi destek için buradayız diyebilirseniz, en azından kendi kendinizle çelişmez her daim rol yapmak zorunda kalmazsınız. Sanmayalım ki, Almanya Türkleri kimin neler çevirdiğinden bihaber. Cebinde üç farklı dernek kartvizitiyle dolaşıp muhatabının dünya görüşüne göre olanı verenler, bilinmiyor. Bunlar ister Almanya ister Türkiye’nin koruması (!?) altında olsa da, bilen kim(ler)in kim(ler) ve ne(ler) olduğunu çok iyi biliyor...
Belli bir amaç için bir araya gelmiş insanlarda önce dernek ruhu ikame edilmeli ki, o ruhun insana ulaştırılması için gerekli adımlar ardından gelir. Demek istediğimiz; önce bina değil, önce ruh, sonra misyon ve mesuliyet en sonra gelecek olan da tabela. Almanya’daki sivil toplum kuruluşlarımız bazan grup bazan şahısların küçük iktidar odakları, birilerinin karakolu olmaktan çıkarılıp yeni vatanda çoğunluk toplumuyla birlikte katılımcı olarak, çözüm bekleyen her ama her meselede elini taşın altına koyabilme yürekliliği, mesuliyet ve şuuruna sahip teşekküller haline gelmek mecburiyetindedirler...
İhtiyaç: Erdemliler İttifakı
Almanya’daki Anadolu insanına hizmet için kurulduğumuzu deklare ettiğimiz teşkilat tanıtım broşürlerindeki, internet sayfalarımızdaki hedeflerimizi oralarda bırakıp hayata geçirmemize engel nedir? İçinde yaşadığımız toplumda, asli veya yeni yerlilikten bağımsız karşı karşıya bulunduğumuz her türlü toplumsal sıkıntıların çözümüne yönelik bilhassa STK’larımızı kültürel değerlerimizin sesini yükseltmede, onu çözüm reçetesi olarak sunmada çok büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Bunun yolu da, büyük fedakarlıklarla oluşturulmuş birliktelikleri bozmaktan geçmiyor tabiiki. Bozulma sürecine doğru evrilen toplum düzenini muhafaza ve haksızlığa uğrayanların hakkını aramak bizlerin değil de kimlerin işi olmalı? Uzattığımız yazımızı toplayacak olursak; Almanya’daki sivil kitle örgütlerimiz şayet sivilliklerinde samimilerse ve adları birer kandırmaca değilse: 580`li yıllarda Arap kabileleri arasındaki savaşların akabinde yaşanan kaoslarda, bireylerin can ve mal güvenliğinin sağlanması, zayıf ve güçsüzün korunup kollanması, zulmün önlenmesi gibi gayelerle, insanlığıyla toplumda sözü dinlenen, sayılıp sevilen simaların önderliğinde kurulmuş barış derneği ‘Erdemliler İttifakı’nın temsilcisi olma gibi bir fırsata sahipler. Bu fırsatı kimler kullanacak veya kaçıracak, beraberce göreceğiz...