Strazburuk denilen koca köyde uzun zaman koltuğumun altında olan yazıları vr de çizileri Evropa İnsan Hakları Mahkemesine verdikten sonra dışarı çıktığımda kolluk görevlileri yanıma gelerek benim başımdaki kavuğa ters ve düz açıdan baktılar. Baktılar ama moda gösteridi yapanlardan olmadığım her halimden anlaşılıyordu. Hele Eşeğimin üzerinde ters binmiş görünce bir kez daha hayıflandılar. Evropa sıcakları başına vuran insanların arasında benim kavuk derin dondurucu gibi aklımı ve başımı serin tutuyordu. Kimlik sordular anlamadım. Burada mı oturuyorsun dediler. Hayır, eşeğimin üstünde dedim. Plakası var mı diye ileri geri baktılar. Göremediler. Plakasını gizli tuttuğunu vegünün belli saatlerinde geçtiği yerlerde iz bırakmak için altı adet yuvarlak dışkı bıraktığını anlatmaya çalıştım. Yani Altı tane sıfır olduğunu ve bu plaka numarasının tescilli Nasrettin Hoca'nın Mekebi'e kayıtlı olduğunu belittim. Eşeğimin bütün teknik ve resmi işleri tamamlanmış olduğu için bir kusur bulamadılar. Zaten bir saatte sürati otuz km yi geçmediği için ehliyetimi sorma hakkı bile yoktu. Dört tekerlekli velo ile eşdeğerdeydi.
Güvenlikçinin biri bana iyice kafasını takmıştı. Kavuğumdan korkuyordu. Bre köftehor dedim. Bizim Kanuni, sizin Manifik Süleyman dediğiniz Kanuni'nin bu kavuğundan korkan Şarlken'den Fransuva'nızın topraklarını işgal etmekten kurtarmıştı. Türkçe konuştum bir şey anlamadı. Bu seferde sakalıma baktı. Galiba İslamofobi'si vardı. Her gördüğü sakallı ve kavukluyu olay çıkaran cana kıyan insan olarak görmelerini çok yadırgadım. Elimde bulunan bastonum ile doğru tarafı göstermek için gökyüzüne kaldırdım. Onlarda gökyüzüne doğru başını kaldırdılar. Neyi, kadar anlatabildim bilmiyorum. Anladılarsa anlamışlardır. Anlamadılarsa gelecek sefere anlatırım. Elimdeki tesbihimi Brüksel'deki meydanda beni sevenler mi, tesbihimi saklamak isteyenler mi bilmem ya, birileri aldı götürdü. O meydana geç saatte gelenler rasında ipini kırıp gelenler, hapçı, şurupçu, uykusu kaçan, kayınvalidesinden dertli olan ithal damatlara kadar her bin çeşit insan geliyordu. Bizim hatun Aman o meydandan güzel bir yere git dediyse de gidemedik. İnsanoğlu zaman içinde alışır, uyum sağlar. Kaç yıldır heykelim orda, ben ise bazan orda bazan burda, bazanda kopyalanmış Nasrettin Hoca (imitasyon Hoca) olarak aranıza katılmaktan ve unutulmamaktan pek ve pekala memnunum. Gönül isterdiki Benim heykel bir baklavacının tam karşısında olsun. Bulunduğum yerde çocukların oynayacağı bir park eşeğimin temiz ve taze otlar yiyebileceği yeşil alan gerekirdi. Belediyeler bulunduğum yerde kalmama izin vermemeleri gerekir. Ortaçağ şartlarında görüş menzili olmayan baklavadan uzak bu küçük alanda hiç de memnun değilim. Evimin kapısına kocaman bir kilit vurmak isterdim. Ne olur ne olmaz. Burda hergün binlerce çalma – çırpma olayları oluyor. En azından bahçemin yanları açık olsa da duvarına bir kilit takın.
Benim heykelimi bu meydana diken arkadaşlar espirilerimi hiç okumamışlar ya da anlatan olmamış. Hele belediye meclisiniz bir araya gelsin,madem beni anmak istiyorsunuz önce bana bir hal hatır sorun. Neren ağrıyor, AB üyeliği olacak mı ? Kürkümü artık giymeyeceğim, çünkü hayvanları koruma derneği pamuklu dokumadan giy diye haber göndermiş. Başım üstünde yerleri var. Dünya ısınıyor. Ya dünyayı güneşten aşağı çekin, ya da güneşin fitilini kısın. Eğer onları yapamıyorsanız, arabalarınızın anahtarlarını göle atın.
Yine Nasrettin Hoca Şenliği deyince Brüksel'de bir göle yoğurt çalacaklar. Ya tutarsa diyecekler. Aslında politikacılar 'ya kazanamazsak' diye bir hesap içerisindeler. Aman kazansınlar. Destek olun, köstek olmayın. Onlar olmazsa ben buralara nasıl gelirdim ? Geldim ve gördüm. Buraya bir gelen bir de gelmeyen pişman. Ben gelen pişman ve şişmanlardanım.
Sizden bir ricam olacak. Ben çağ atladım. Siz hala benim ipe un serme fıkralarımı anlatıyorsunuz. Bu fıkrayı o kadar çok anlattınız ki Avrupalılar da sizi birliğe almak için ipe un seriyorlar haberiniz ola. Bundan sonra benim hakkımda ileri, geri ve sağa sola yazı yazanlar fıkralarımı baştan sona ve sondan başa olmak üzere iki kez okusun. Okuduktan sonra zaman tünelinden günümüze kadar gelsin. Bu gün neler söyleyebileceğimi tahmin etsin. Hem güldüren ve de düşündüren laflar etsin.
Siz fıkralarımı gülmek için söylediğimi zannediyorsunuz.
Oysa ben düşünmeniz için söylemiştim.
Gülerim, ağlanacak halinize.
Şenlendirin ..
Şenlenin..
Şen..
Şşşşşşşşşşt..
Uyuyor..
Uyandırmayın...
Yazan:Recep Cırık
Gent 15/05/2008
www.artsanat.azbuz.com