İster kaza kurbanı, ister aşk ürünü, her insan seçmediği bir dizi özellikle yaşamın içinde bulur kendini...
Belli bir zaman, belli bir ülke, belli bir memleket, belli bir zamanda...
Emekler, yürür, koşar, düşer, kalkar, tekrar düşer, tekrar kalkar...
Kalkışı olmayan son düşüşe kadar bu böyle devam eder...
***
Nerede olursa olsun, dünyaya geldiğiniz yerde kurulu egemen bir düzen vardır her zaman.
Büyüyen yavrudan o düzene uyum sağlaması beklenir ve istenir.
Ufak tefek farklılıklara müsamaha edilse de çizmeyi aşmaması gerekir kişinin.
«Sen seni bil sen seni, sen seni bilmez isen patlatırlar enseni» sözü boşuna söylenmemiştir.
***
Acaba sorusu merakı tetikler, korkutur.
O nedenle farklılıkları sevmez insanlar ve benzerler aynı yerlerde, aynı şeylerde, aynı hayallerde buluşur.
İnsanın kendisi değişmeyi sevmez, ama başkalarının kendisine benzemesini bekler.
Ve değişim aniden karar verilen, isteyince başlatılan ve bitirilen bir süreç değildir.
Etkileşim süreci içinde farkında olmadan gelişir, değişir, başkalaşırsınız...
O nedenle özeleştiri, özyönetim, özdenetim teleffuzu kolay uygulaması zor kavramlardır!
***
Farklı sosyalleşme ve farklı eğitim süreçleri sonunda insanlar farklı algılamalara ulaşırlar farklı alanlarda...
Bunun doğal sonucu insan kendisini üstün hissetmeye başlar.
Büyüklük kompleksi potansiyel aşağılıkların varlığını öngörür.
Kendisini üstün olarak sunanlar 'ötekileri' değiştirmeye çalışırlar.
Bu talebe olumlu tepki vermeyenler itilir, kakılır, dışlanır, yargılanır, hapse atılır, işkenceden geçirilir, sürgüne gönderilir...
Daha da kötüsü 'vatan haini' ilan edilir.
Amma velâkin tarih zorla değiştirme teşebbüslerinin mutlaka başarısızlıkla sonuçlandığını anlatır.
Çarpıtmadan anlatılır ve yorumlanırsa...
***
Halbuki herkes aynı Allah'ın kuludur ve Allah'ın verdiği canı Allah alır...
Her insanın doğduğu topraklarda yaşama ve öldüğünde gömülme hakkı vardır...
İşte insanların hayatını zehir eden bazılarının bu üstünlük duygusudur.
Bazılarının da hüsnü kuruntusu.
Hiçbir faziletin tekeli hiçbir Allah'ın kulunda değildir.
Olduğunu kurnazlıkla veya korkutarak iddia edenler ve ucuz menfaatleri uğruna o tür uyanıkların peşinden gidenlerin yapması gereken tekşey vardır.
O da benden daha uygar insan olduklarını kanıtlamak...
Mezarları sürgünde olan sanatçılara gelince söylenecek çok şey yok maalesef.
Ben bildiğim duaları Paris 11.ci arondismandaki Père Lachaise mezarlığında üç yıl önce okudum.
Sanatçılar vefat etti, ama sanatları hâlâ capcanlı...
Bir çocuk kolay büyümüyor, bir sanatçı kolay yetişmiyor...
O halde kıymetlerini bilelim, dimi iki gözüm?
Yakup Yurt (c)
Brüksel, 18.11.2010