"Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi"nin 10'uncusu, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ev sahipliğinde İstanbul'da yapıldı. "Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi" olarak da anılan zirve, Türkiye ile birlikte, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bağımsızlıklarına kavuşan beş Türk Cumhuriyeti (Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan) liderlerinin katıldığı bir üst organizasyon olarak kabul edilmektedir.
1992 yılından itibaren belirli aralıklarla da olsa gerçekleştirilen ve tarafların birbirlerinin egemenliğine saygı ve eşitlik temeline dayanan zirve, ortak tarih ve kültüre sahip söz konusu devletlerin cumhurbaşkanlarını bir araya getiren önemli bir platform olarak kabul edilmektedir.
2009 yılında Nahcıvan'da yapılan zirvede, organizasyonun, Türk Konseyi adıyla daimi sekreteryası kurulmuş, kurumsal merkezi İstanbul olarak belirlenen Türk Konseyi'nin akademik merkezi Kazakistan, Parlamenterler Assamblesi'nin (TÜRKPA) merkezi ise Bakü olarak kararlaştırılmış, kısaca TÜRKSOY olarak anılan Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi de doğrudan bu konseye bağlanmıştır.
İstanbul zirve ev sahipliğine yabancı değil. Zira, 1994 ve 2001yıllarındaki zirveler de İstanbul'da yapıldı. Ancak bu son zirve, bundan önceki dokuz zirveye göre farklılıklar arzediyor. Bunların en önemlisinin de; görüşme dilinin adına yaraşır şekilde Türkçe olduğunu söylemek yanlış olmaz. Buna, sonuç bildirilerinin, katılan ülkelerin kullandığı Türk lehçeleri ile hazırlanmasını da ilave etmek gerekir.
Bu durum, geçmişte yapılan dokuz zirveye hakim olan Rusça'nın da ortadan kalkmasını ve adına yaraşır bir zirve olmasının yolunu açtı.
Zirveye ilişkin diğer bir önemli hususa da, Topluluğun Genel Sekreterliği'ne atanan deneyimli diplomat Halil Akıncı işaret ediyor: İstanbul Zirvesi, birleşmek ve kurumlaşmak için güçlü bir siyasi iradenin var olduğunu ortaya koydu. 18 yıl önce oluşan grup şimdi bir varlık göstermek için harekete geçiyor. Nitekim işbirliği konseyi adı altında bir mekanizma kuruluyor. Ayrıca bir iş konseyi oluşturulacak, bir kalkınma bankası kurulacak, kültürel alanda çeşitli projeler hayata geçirilecek.[1]
Zirve tarihine baktığımızda 2000 yılına kadar yapılan beş zirveye anılan ülkelerin tümünün cumhurbaşkanı düzeyinde katıldığını görmekteyiz. 2000 yılında Bakü'de düzenlenen zirve ilk kez fire verdi. Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan'ın cumhurbaşkanı düzeyinde katıldığı bu zirvede Özbekistan ve Türkmenistan, Meclis Başkanları ile temsil edildi.
2001 yılındaki İstanbul Zirvesi'nde Özbekistan yine Meclis Başkanı ile temsil edilirken, bir önceki zirveye katılmayan ve Meclis Başkanını gönderen Türkmenisten Cumhurbaşkanı Saparmurat Türkmenbaşı ise bu kez İstanbul'a gelmişti.
2006 yılında Antalya'da yapılan sekizinci zirvede Türkmenistan Büyükelçi düzeyinde temsil edilmiş, Özbekistan ise bu organizasyondan tamamen elini ayağını çekmişti. (Aynı durum 2009 yılında Nahcıvan'da yapılan Zirve için de geçerli oldu.) Ancak tüm bunlara rağmen Antalya'ya gelen diğer cumhurbaşkanları, durum ne olursa olsun bu oluşumun devamı yönünde karar almışlar hatta oluşumu daha fonksiyonel hale getirme düşüncelerini dile getirmişlerdi ki, TÜRKPA ve Türk Konseyi, bunun eyleme dökülmesinin sonucunda ortaya çıkmıştı.
İstanbul zirvesindeki bir başka konu da bir süredir Türk Zirvesi'ne katılmayan Türkmenistan'ın 10'uncu zirveye katılması olmuştur. Türkmenistan, dünya sahnesinde her ne kadar kendisine "bağımsız statü" çizgisini koymuş ve bu durum BM tarafından da kabul edilmiş olsa da, yine de zirveye katılmıştır, ki bu da sevindirici bir gelişmedir, Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi adına.
Ancak görülen o ki, Türkmenistan'ın bu pozisyonu basın camiası tarafından pek bilinmediği için hem Türkmenistan'a hem de zirve organizasyonuna eleştirel yaklaşılmaktadır. Aslında, Türkmenistan'ın Türk Zirvesi'ne mesafeli duruşu nedeniyle eleştirilerde biraz da haklılık payı bulunduğunu kabul etmeliyiz. Zirve sonuç bildirisi yayınlanırken Türkmen Türkçesine yer verilmemesinden anlaşılan o ki; zirve organizasyon komitesi de bu eleştirilerden etkilenmiş.
[OpicC:16229]
Esasen adı "Türk Konseyi"ne dönüşen bu derece büyük bir yapılanmanın, zirveye katılan Türkmenistan lideri Gurbanguli Berdimuhammedov'un hatırına da olsa Türkmen Türkçesi'ne yer vermesi ve her ne kadar zirveden uzak dursalar da Özbek Türkçesi'ne de yer vermesi uygun olurdu.
Türk devletleri arasındaki bağları derinleştirmek ve karşılıklı işbirliğini, kültürel ve ekonomik ilişkileri arttırmayı, ortak tarihi mirası ortaya çıkarmayı hedefleyen Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi'nin ekonomik önceliği enerji ve ulaşımdır. Zirve'nin ana hatlarıyla hedeflerini;
*Türk halkları arasındaki yakın ilişkileri geliştirmek,
*Türk cumhuriyetleri arasındaki dostane ve yapıcı ilişkileri güçlendirmek,
*Katılımcı ülkeler arasında daha güçlü ekonomik, kültürel ve siyasi bağlar kurmak, aralarındaki sorun/anlaşmazlıkların çözümüne yönelik yapıcı adımlar atmak,
*Avrasya gerçeğinin daha da güçlü bir biçimde algılanmasını sağlamak ve bu coğrafyayı bir işbirliği, gönenç, istikrar ve barış bölgesine dönüştürmek,
*Bağımsızlıklarının on beşinci yıl dönümünü kutlamakta olan Türk dili konuşan ülkelerin siyasal arenada ortak hareket etmesine katkıda bulunmak,
*Devletlerin ortak hareket ederek uluslararası platformlarda ve dünya jeopolitiğinde etkinliğini arttırmak
şeklinde sıralayabiliriz.
Özbekistan'ın zirveye katılmaması ne yazık ki bir eksiklik olarak göze çarptı. Daha önce bu konudaki görüşlerimizi dile getirmiştik. Türkiye ile Özbekistan arasında bazı yanlış anlaşılmalar olabilir, ancak "sıfır sorun"lu dış politikayı hedefleyen hükümet, bu sorunun çözümü için ciddi adımlar atmalıdır. Elbette bu adımlar tek taraflı olmaz, Özbekistan tarafı da benzer bir düşünceyi taşımalı ve adımlar karşılıklı atılmalıdır. Bu konuda diğer liderler de çaba göstermeli, Türk Konseyi'nin eksik ayaklarından biri tamamlanmalıdır.
Türk Dili konuşan ülkelerin Devlet Başkanlarını bir araya getiren zirvenin 1996'daki dördüncü toplantısına ev sahipliği yapmış olan Özbekistan'ın, önümüzdeki yıllarda aile fotoğrafındaki yerini aldığını görmek dileğiyle...
[1] Milliyet Gazetesi/21.09.2010
Yücel SERHATLI