MUSTAFA BİLGEN/ALTINOLUK
Bu yazının başlığını gördüğünüzde olur mu öyle şey diye hemen itiraz etmeyin lütfen. Elbette herkesin en değerli varlığı, Anne ve babasıdır.
Ondan kimsenin şüphesi yok.Ancak kazın ayağı hiçte öyle değil. Her şey belli güne kadar. Kız ele gidiyor,oğlan elden gidiyor. Yeni anne babalar, yeni akrabalar aileye giriyor. Dolayısıyla işin rengi değişiyor.Çocuklar yavaş yavaş aileden uzaklaşıyor.
Eskiden aileler bir arada hatta bir çatı altında iki üç evli çocuk gelinler, nine dede, torunlar birlikte yaşardı. Emek ortak, paylaşım da birdi. Yaşlılar evde çocuklara bakar, ufak tefek ev işlerini yapardı. Dolayısıyla kendilerine de zorunlu olarak bakılırdı.
Yaşlılar “EVİN KİLİDİ” sayılırdı. Biraz da o yıllarda saygı vardı. Her ne kadar gelin kaynana kavgaları olsa da kol kırılır, yen içinde saklanırdı. O günün hayat koşulları onu gerektiriyordu. Bir de günümüze bakalım. Daha kız isteye gittiğiniz de “OĞLANIN EVİ VARMI, KIZIM NERDE OTURACAK” deniyor. Herkes evlenir evlenmez ayrı eve çıkmak istiyor, çıkıyor da.
Peki; bu yanlış mı?.
Bana göre doğru. Günümüzde hayat koşulları değişti. İhtiyaçlar arttı. Artık bir kişinin çalışması ile geçinme olanağı yok. Kadın erkek artık çalışmak zorunda. Hatta çocukların bile aile bütçesine katkıda bulunması isteniyor.
Konuyu biraz daha açalım. Çocuklar büyürken kardeşler arasında ayrım yapılmaz. Küçük kardeşler, büyüklerin himayesi altındadır. Küçük çocuklar her türlü kötülükten korunur. Yani arkaları varsa ona kimse dokunamaz. Ablalar onları sırtlarında taşırlar. Hiçte yüksünmezler, zevkle kardeşlerini sırtında taşırlar. Bir dilim ekmeği, bir avuç şekeri yalnız yemezler. Akşam olunca bir yatakta yatarlar. Küçük çocuklar, abla ve ağabeylerinin yanında her zaman güvendedir. Ailenin işleri belli bir görev bölümü içinde yürütülür, herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalışır. Anne babalarda çocuklar büyürken pek ayrım yapmazlar. Her ne kadar erkek çocuklar fazla sevilse de, büyüme aşamasında pek ortaya konmaz, belli edilmez.
Ne zamana kadar, taaa yuvadan uçuncaya kadar. Büyüklerin en büyük hatası çocuklar arasında ayrım yapmalarıdır ki telafisi hiçbir zaman mümkün değildir. Ne hikmetse kız çocukları pek adam yerine konmaz. Yuvadan uçtu mu hemen hemen pek ilgilenilmez. İlgilenmeye kalkınsa karşı tarafın gururuna dokunur. İşlerine karışılmasını istemezler. Ne yapsın zavallı kız, kaderim der oturur. Çünkü evden çıkarken kendisine,”Gelinlikle çıktın, dönüşünde bu gelinlik kefenin olsun”,”Deve ise güdeceksin ağı ise yutacaksın”.denmiştir.
Bu gün bu anlayışı yıkabilmiş kızlar varsa onları kutluyorum. Çünkü bende insanım diye bilmişlerdir. Miras konusunda kız çocukları hep mağdur edilir. Erkek çocuklar kayrılır. Sanki erkek çocuğun b.k.nda boncuk var. Neymiş efendim baba ocağını o tüttürecekmiş. Halbuki; anne ve babaya son zaman da kız evlat bakar.
Neden?
Çünkü onlarda acıma ve merhamet duygusu daha yüksektir. Her halde annelik duygusunun verdiği bir haslet olsa gerek. Aksi iddia edilemez. Büyüklerin en büyük hatası da mal mülk konusunda ayrımcılık yapmalarıdır. Böyle durumlarda çocuklar, hem kardeşe hem de anne babaya karşı kinlenmeye başlar. İleriki yıllarda yara kapanmayacak duruma gelir. İşte tam burada oğlan ve gelinin, damat ve kızın anne babaya karşı olumsuz tutumları görülmeye başlanır. EH kime mal mülk haybeden, adam kayrılarak verilmişse, anne babaya bakmakta o kardeşe düşer.
Doğru değil mi?
İstisna ana babalar da vardır. Onlar konumuz dışında. Ama sayıları çok azdır. Ben bu yaşımda henüz hiç öyle bir aile tanıma mutluluğuna eremedim. Varsa da helal olsun onlara. Hele bir de kardeşler arasında üveylik falan varsa, o zaman işler iyice arap saçıdır. Fitne ve fesat çevrenin katkılarını da eklersek sonucu artık siz düşünün. Bir de ölünceye kadar malını ve mülkünü elinde tutanlar vardır. ‘’Sözde öbür tarafa götürenler’’.
Elbette kişi malını istediği gibi değerlendirir. İster satar ister bağışlar, isterse çocukları arasında paylaştırır.En doğal hakkıdır.Çünkü o malı kendisi kazanmıştır.Kimseye hesap vermek zorunda da değildir. Ancak onlara şu empoze edilmiştir.”Sağlığında mal bağışlayanın manda boynuzu g..t ne girsin” anlayışıdır. Elbette yanlıştır. Halbuki kendisi tarla bayırda, iş yerinde çalışabilecek durumda değildir. Adaletlice sağlığında çocuklarına pay etse de onlar çalışıp, işletseler daha iyi olmaz mı?
Benim anlatmak istediğim şudur; Önce biraz düşünmek gerek, sorgulamak gerek. Olaylar nerden nereye geliyor?. Kim haklı kim haksız?. Bu iddia ettiğim konularda kim haklı?. Bu durumlara büyükler mi sebep oluyor?.Yoksa suç çocuklarda mı?.Onun kararını siz verin.
Çok yaşlının perişan halde öldüğünü gördüm, görmekteyim. Sizlerde görmektesiniz. Anlatılanları saymıyorum. Anne baba her türlü fedakarlığa katlanır on çocuk büyütür. On çocuk bir anne babaya bakamaz. Neden ?
Sebep ekonomik mi, aile içi çekişmeler mi,yoksa yaşlılar belli yaştan sonra çocuklara ayak bağı oluyor da istenmiyor mu?.Kuşaklar arası çatışmaların sonucumudur?.
Torunların gürültüsünü yaşlıların kafası çekmez. Torunların hiç umurunda olmaz Aile meclislerinde istenmeyen yaşlıları gördüm. Konuşmalarına izin verilmeyen, konuşmak istese bile, sözü kesilen, aman sen konuşma diye azarlanan yaşlıları gördüm.
Şehirler arasında, köyler arasında o çocuktan bu çocuğun yanına taşınan, adeta bir eşya gibi gezdirilen yaşlıları gördüm. Çünkü sıra ile bakılıyorlar. Onların yüzündeki acıyı burukluğu okudum. ”Eşim öleceğine, keşke ben geberseydim”. diyen kişilerin kahrını gördüm.
Bunlar maalesef görebildiklerimiz. Daha nice hayattan bezmiş insanlar, hangi dertlerle boğuşuyor, ölümün kendisi için kurtuluş olduğuna inanıyor, bilinmez.
Şu kısacık ömürde bin bir zahmetlerle, zorluklara boğuşarak, son günlerini yaşamaya çalışan yaşlılar, neden huzur içinde ahir ömürlerini tamamlamasınlar.
Ölüm her canlı için mukadder, arada gençler de ölüyor. Bu işin sırası yok. Ama, yaşlılar mutlaka ölüyor. Nerede dedeler, nineler, bizlerin anne babaları !..