Evet damatlar ve gelinler yaşamakta olduğumuz ortamda en çok ismi geçen iki kelime olarak karşımıza çıkmaktadır.
Nasıl mı?
Tabi ki; aile içi huzursuzlukların anlatılıp, tartışıldığı ortam ve konumlarda.
Bende bu yazımda toplum tarafından ithal olarak adlandırılan Anavatan'dan Avrupa'ya evlilik yolu ile gelen ve hayatlarına yeni bir dönüm noktası seçme cesareti gösteren değerli gençleri (damatlar ve gelinler)ve karşılaştıkları sorunları ele almak istiyorum.
Türk toplumu olarak kendi kültürümüzü kaybetme korkusunu çok bariz bir şekilde fark etiğimiz zamanlarda Aile büyüklerimizin aklına ilk çözüm olarak Anavatan'dan çocuklarını evlendirip kültür bağını güçlendirmek gelir. Başlarlar eş, dost aracılığı ile gelin ve damat aramaya. Ve bir şekilde bulunur; toz pembe hayaller eşliğinde evlilik imzaları atılır. Gerekli evraklar hazırlanır ve özlenen Avrupa hayatı başlar.
Cicim ayları dediğimiz aylar geçtikten sonra gençler arasında fikir ayrılığı kendini göstermeye başlar ve bu dönem içerisinde hemen bir çocuk da yapılmış olmaktadır genelde. Bir şekilde evlilik temel direkleri çatırdamaya başlar. Türkiye'den gelen gelin ya da damat başlar kara kara düşünmeye. Ancak çaresizdirler. Yeni üyesi olduğu aile onları baskı altına alıp kendi istedikleri düşünce ve doğrultu da yaşamalarını amaçlarlar. Diğer yandan gelin ya da damat "eyvah ben ne büyük hata yaptım. Şimdi ne yapacağım" diyerek çok derin düşüncelere dalarlar.
Sonuç olarak bir yuva daha yıkılır. Her iki taraf kendi hakllılığını sonuna kadar savunur ve kendini "sudan çıkmış ak kaşık" olarak görür. Toplum gözünde her iki taraf kendini aklama gayretine girer.
Bu olayları çok uzun bir şekilde sizlere anlatmak yerine kendi deneyim ve gözlemlerimden yararlanarak soru başlıkları ve tavsiyeler şeklinde sunarak siz okuyucularımı düşünmeye sevk etmek istiyorum..
1-Türkiye'den gelen gelin ve damatları baskı altına almadan kişiliklerine saygı gösterilmeli.
Yani aşağılayıcı cümleler kullanarak gelin ve damatlar rencide edilmemeli. Örnek "ben seni adam ettim, para, pul sahibi yaptım" ve benzeri cümleler kullanılmamalı.
2-Anne ve Babalar (kayınbaba ve kayınanne) sürekli kendi çocuklarını haklı görmemeli. Yani aile içi tartışmalarda sürekli haklı ve mantıklı olanın yanında olmaları gerekir. "Benim oğlum, benim kızım her zaman haklıdır" düşüncesini benimsememek gerekir. Kim haklı ise onun tarafında yer alıp hatalı ve haksız olana hatasını anlatmak gerekir.
3-Türkiye'nin büyük yerleşim yerlerinin çok gelişmiş olduğunun farkına varılabilmesi gerekir.
Yani metropol olarak adlandırılan büyük yerleşim yerlerinden getirilen gelin ve damatların kültür ve birikimlerinin farkına varılabilmeli. O insanları sinema dan, sanat dan, tiyatro dan koparamayacaklarını anlamalılar. "Yahu biz Avrupa'da yaşıyoruz, sinema'nın yolunu bilmeyiz, sen bir de sinema çıkardın başımıza, otur oturduğun yerde". dememeliler..
4-Aile büyükleri gelin ve damatları kendi hür iradeleri ile hareket etme imkanı sağlamamalılar. Yani aslında doğru olan "şu işte çok para var sen bu isi yapacaksın, demek yerine" bilgi ve birikimleri doğrultusunda iş bulmasına yardımcı olmak lazım değil mi?...
5- Kısaca ANNE ve BABALAR çocuklarını Anavatan'dan evlendirirken şunu düşünmemeli. "Gelen Damadım ve Gelinim benim dediğim her şeyi yapıp kabul edecek, ben yat dersem yatacak, ben kalk dersem kalkacak" diye asla bu düşünce benimsenmemeli. Onların da duygu ve düşüncelerinin olduğu ve kendi Ailelerinden koparak yeni bir dünya hayatına adım attıklarını asla ve asla unutulmamalı. Gecmişin birikimlerini kendi Gelin ve Damatlarınızın geleceğe yönelik hayatları üzerinde hayata geçirmeyi düşünmeyelim. "BENiM ZAMANIMDA BiZ SAYGIDAN BÜYÜKLERiMiZiN YANINDA YEMEK YEMEZDiK, SU iÇMEZDiK, ŞiMDiKiLER BiZiM YANIMIZDA ÇOCUKLARINI SEViYOR NE AYIP ŞEY" Demeyin..
Devir değişti şimdi. Sevgi ve saygı belirtme ifadeleri çok farklı geçmişe bağlı kalarak gençlerimizi, Gelin ve Damatlarımızı suçlamayalım.
Sayın okuyucular,
Şimdi gelelim ithal denilen damatlar ve gelinlerin hatalarına;
Sanmayın ki gelinler ve damatlar hatasız. Tabi ki onlarda hatalılar. İsterseniz bu hatalara bir göz atalım hep birlikte.
Avrupa'ya gelmekle yeni bir hayata başlamış olmanın verdiği ağırlığı taşıyabilmek lazım. Yani ilk olarak yaşamakta olduğumuz ülkenin dilini öğrenmek(en azından kendi sorununu anlatabilecek kadar)daha sonra bir iş bulma çabası içerisine girmek ve sağlam bir Aile yaşantısının alt yapısının oluşmasını sağlamak hedef bunlar olmalıdır.
Damatlar kumar, alkol, uyusturucu ve benzeri gibi kötü alışkanlıklardan kesinlikle uzak durmalılar. Çünkü kısa yoldan zengin olma hayali ile yaşamak yerine az kazanıp huzurlu bir Aile yapısına sahip olmak daha doğrudur. Gelinler ise ev içerisinde saygı ve sevgi olgusuna çok dikkat etmeliler. Alış verişlerini mantıklı bir şekilde yapmalılar. Hani sevgili Atalarımız demiş ya "Yuvayı dişi kuş yapar" diye. Bu cümle onların kulağında yer etmeli.
Uzun lafın kısası toplum olarak evlilik olgusunu tam olarak kavrayıp uygulamasının ağırlığını imzaları atmadan önce anlayabilmek gerekmektedir.Yıkılan her yuva toplumun temel direklerini çok güçlü bir şekilde sarsmaktadır. Ortada kalan çocuklar her açıdan topluma zarar verbilecek bireyler olarak yetişmeye hazır konumdadırlar. Onun için iki kere düşünüp, bir kere konuşalım ki; birbirimizi üzüp kırmayalım.
Herkese mutlu, huzurlu bir Aile yaşantısı diliyor ve ayrılık kelimesinin sizin kapınızı çalmamasını umut ediyorum.
MUAMMER EROĞLU/21:59 /7-11-2009