Silik insanlar bunlar. Bir türlü ne olduklarını değilde öyle ya da böyle dün bulundukları ortamın sözde kendilerine verilmiş olan ünvan ile onun bunun kucağında gezerler. Para, pul, çıkar, güç nerede hemen orada olurlar ve bu sayılanlara ulaşmak için de sözde bir dönem bulundukları ortamın ünvanı ile o geçmişlerine söverek ulaşmak isterler. Vefa gibi kavramlar bu tiplere ne kadar uzak ise, namus, iffet ve haya gibi kavramlar da o kadar uzaktır onlara. Din, diyanet, millet, bayrak gibi değerler ise satılık olup çıkarları için onları bile ayakları altına almaktan çekinmezler.
Bu kastedilen yaratıkların fikirleri yoktur ve olamaz zaten. Fikir dönekleri demek bile bunlar için az olur. Hangi dönem kimin uşağı olacakları belli olmadığı için biz yine de nazikçe fikir fırıldakları deyip geçelim. Her kapıya giderler ve kabul görülmedikleri için mendil gibi kullanılıp zamanı gelince bir kenara atılırlar. Tek bir kapıya gidemezler, o da bir dönem terk edip her türlü fitneyi çıkarmak için iftira attıkları onları adam yerine koyan kapıya. Ve bu tipler hep seçim dönemleri piyasaya çıkarlar, çünkü o zaman onların borsaları açılmış olup sözde piyasada bir piyasa malı gibi değer kazanırlar.
Yukarıda yazılanların kimleri kastettiği elbette anlaşılmaktadır. Yoksa bir dönem bir yerlerde bulunup ve beğenmeyip kendine yeni yol çizenler kastedilmiyor elbette. O yeni yol insanı daha çok tatmin ediyorsa, orada daha fazla huzur bulunuluyorsa elbette herkesin kendi tercihidir ve saygı duyulur. Böyle kendine yeni yol çizipte, geçmişte yemiş olduğu kaba pislemiyorsa söylenecek söz yoktur ve yolu açık olsun diye güzel temennilerde bile bulunulur. Yeri gelir helallik bile alınır.
Bir türlü bugün ne olduğunu söyleyemeyipte bilmem ne “eski” ya da “bağımsız” kelimelerini bir ünvanın önüne koyup hareket edenler beş parmağı geçmeselerde adeta sinek misali mide bulandırmaktadırlar. Bunları isimleri ile anmakta yanlıştır, çünkü o zaman gündeme taşınıp uşaklık yaptıkları ve tasmalarını ellerinde bulundurdukları paşaları ile biraz daha pazarlık yapıp nemalanmak isterler. Oysa onlardan fazla bahsetmemek lazım; bırakın aç kalsınlar, bırakın kin ve nefretlerinden çatlasınlar, bırakın egolarını tatmin edemeyip duvarları tırmalasınlar, bırakın bu dünyayı cenabet olarak terk etsinler.
Bu bahsedilenler bugün nasıl birileri adına fitneyi körüklemek için mücadele ediyorlarsa bilinmelidir ki aynı tipler fitne için geçmişte de görev başında bulunmuşlardır. Hatta diyebiliriz ki büyük bir kısmı dün bulunupta bugün iftira attıkları yapının içinde karanlık güçler adına hareket etmiştirler.Yani yesinler bağımsızlıklarını, değil mi?
Bu tipler her zaman istediklerini yapmaya çalışacaklardır, bu onların görevidir. İnanmış, samimi ve ülküsünün aşığı olanlara ise daha büyük bir görev düşmektedir. O görev akıllı olmakta, yuvasını korumakta ve iman etmekte yatmaktadır. Her ne kadar sinek küçük olup mide bulandırsada elbette tedbiri alınmalıdır, çünkü inanmış kişinin midesi genişliği kabul etmez. Bir çorbaya ufacık sinek düşsede içinden sinek alınıp o çorba içilmez, tam tersi o çorba gereken yere dökülür.
Onun için fikri yapınızla uzaktan yakından alakası olmayanların, ya da benimsemiş olduğunuz Kutlu Yolu çoktan terk etmiş olanların mukaddes saydığınız yapınız üzerine fikir yürütmelerini "haneye tecavüz" olarak kabul etmenin zamanı gelmiş de geçmektedir. Nihayetinde bizler de insanız, nihayetinde insanın sabrı bir yere kadardır. Babanızı, annenizi, ailenizi, çocuklarınızı ve namus olarak benimsemiş olduklarınızı nasıl koruyorsanız fikri yapınızı ve onun çatısını da en az onlar kadar korumalısınız. Bu koruma girişimleri bile vefa’dandır. İnanmış olduğun fikrin bayrağını en yükseklere taşımak senin görevindir, o yukarıda bahsedilenlere ise sadece direklerle avunmak düşer.
Elbette insanlık bilen ile yukarıdakileri ayırt etmek lazım. Bakın ne güzel söylemiş söyleyen:
“Bozkurtların yuvasına gelen yolcu,
Farzet ki burası han, ben de bir hancı,
Dost isen ALLAH’ın selamı üzerine olsun,
Düşman isen ALLAH’ın misafiri olursun.”