Toprağın yüzlerce kilometre altında iki göz ışıldar. Elleri bedeninden önce büyümüştür. Aklında sorular vardır. Sorularına aldığı yanıtların tatminsizliği ile ter döker. Onbeş yaşındadır. Tüm bedeni kara tozun hükmünde.
Bir yerden kopmaktır göç. Kökünden koparılmış bir bitki, yönünden edilmiş bir nehir gibi.
O karanlık derinlik zihnini bulundırmayı başaramaz. Usuna tebeşir kokulu okul sıraları düşer. Pencerelerinde güneş sızan bir sınıf belirir hayal meyal. İşte orda olması gerekmezmiydi şimdi?
Almanya’ya iş gücü gerekiyor. İşçiler seçilir, çocukları büyümez. Büyüyemezler. Maden ocağı kara ağızlı bir canavar gibi yutar hepsini. Elleri gökyüzüne çevrili, geri dönebilme umuduyla yakarışlarda bulunurlar. Gidip de dönememek vardır. Karanlığın ölümcül öfkesine boyun eğerek, kaderlerine razı atarlar adımlarını. İşte bu kader adamlarının arasındadır o çocuk. Onbeş yaşındadır.
Onbeş yaşında bir çok çocuk. Gri, soğuk, is,fabrika bacaları, makina çarkları arasında çocukluklarını yitiriyorlar.
Çocuk sanatçı olmak istiyor. Hayalleri var. Hayalleri kaf dağının ardında olsa. İçinde bir umut var. Kara kömür tozlarının arasında ışıldıyor umut.
Nedir bu çocuğun ismi? Maden ocaklarının ölüm kusan ağzından kaçar ve tren raylarına sığınır.
Gerçek ismini ise burda tren raylarının paslı, iniltili, tozlu, öfkesine terk etmiştir. Çocukluğuyla beraber ismini de almıştır acımasız çarkın dişleri.
Kökleri toprağından kopmuş, körpe bir beden, yolu çöle çevrilmiş bir nehir gibidir.
Usanmaz, didinir. Çocukluğunun kendisini çoktan terk ettiğinin farkına varmaz. Varsın böyle olsun.
Duisburg şehrinin sessiz sakin bir köşesine hayallerini gerçekleştirmek için sığındığında ‘zamanıdır’ diye düşünmüş. Mitolojisini kendi elleriyle yazacaktır. İsminden başlar. HEKTOR TROYALI.
Hayat bir savaştır. Hayallerine ulaşmanın ise tek yolu bu savaştan geçmektedir.
O bu savaşa korkusuzca girenlerdendir. Destek almadan koyulmuştur yoluna.
Aşılması gerekeni aşmış, geçilmesi gerekeni geçmiştir.
Verilmesi gereke mücadelenin kat be kat fazlasını vermiştir. İşte şimdi kaf dağının ardında, hayallerinin ışıltısındadır. Hayallere dokunmasıyla her şey gerçeğe dönüşmüş, o mücadele verdiği ödülü almıştırtır.
Şimdi ellerinde yarı soyut kadın heykelleriyle çok uzaklara dalmış gözleri. Usunda Nazım Hikmet Ran, dilinde onun şiiri.
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Yazan: Sevim Ünal