Yazan: Sevim Ünal.
‘Ezda’nın Çocukları’ adlı kitabım Türkiye’de çıktı.
İlk imza günümü büyüdüğüm yer olan Büyükada’da gerçekleştireceğim. Bunun mutluluğunu yaşıyorum. Fakat keşke daha mutlu içeriği olan bir kitap yazmış olsaydım. Örneğin gelişmiş, demokrat, saygın bir ülkenin mutlu insanlarını yazmış olsaydım. Maalesef Irak ve Suriye gibi kanlı bir bölgeyi ele aldım. Kaçan masum insanları, öldürülen binlercesini, soykırıma uğramış bir halkı yazmak zorunda kaldım.
Ezidiler’in kutsal meleği olan Melek-i Tavus’tan ben de bir şey diledim. Hani, ya tutarsa niyetine.
Dedim ki, “Ya Melek-i Tavus dünyaya barış getir. Kardeşin kardeşi katletmesine engel ol. İnsanlara akıl, mantık, vicdan ver.”
O gün.
4 Ağustos 2014 sabahı saat 2:00’de Suriye-Şengal’de, İŞİD canileri; Ezidileri, kırıp geçti. Yani soykırım yaptı.
Olup bitenleri çeşitli haber kaynaklarından, içimiz acıyarak izledik.
“Bu çağda böyle bir barbarlık mümkün değil, dünya böyle bir şeye izin vermez” diye geçirdim içimden.
Fakat yanılıyordum.
Dünya her şeyi izledi. Hiç olmadığı kadar sessizliğe büründü. Tek bir yaprak kımıldamadı.
O sessizlikte, kadın, çocuk, erkek, yaşlı, genç canlar düştü toprağa. Caniler ‘Allah’u Ekber’ çığlıklarıyla ezip geçtiler masum bedenleri.
Birileri Ortadoğu’da savaş başlatmak için bir mazerete ihtiyaç duymuştu. Bunun için caniler ordusu ve mazeret de hazırdı.
Yüzyıllar boyunca itilmiş, ötekileştirilmiş, önyargılarla katledilmiş bir halkı, faklı bir inancı var diye yem olarak canilerin önüne atacaklardı, katlettireceklerdi. Orada bir savaş başlatmak için bundan daha iyi bir mazeret mi olurdu?
Bu olaylar olmadan önce, Kadim Halklar’a dair bir proje geliştirmeyi planlamıştım. O topraklarda yaşayan Kadim Halklar’dan öncelikle; Keldanileri, Suryanileri, Alevileri, Ezidileri, Dürzi’leri ve Türkmenleri sırasıyla işleyecektim.
Fakat listede yaptığım sıralama bu korkunç olayla değişti. İlk sıraya Ezidi halkını koymak elzem oldu.
Nasıl işleyecektim?
Kimdir Ezidiler, nerelerde yaşarlar, gelenekleri, görenekleri, bir coğrafyadan diğerine sürülmelerinin nedenleri nedir? Tüm bu bilgileri vermeyi hedefledim. Bu projeye bir de kitap ekledim. Kitap dışında her şey hazırdı. Ve sıra kitaba geldiğinde çok zaman aldı. Araştırma ve yazım süreci iki yıllık bir zaman aldı. Sonunda herkesin rahatlıkla okuyabileceği ; 73’cü katliama dair bir de roman oluşturup vicdanların boşluğuna bıraktım.
Büyükada’da, projenin ilk adımı olan imza günüyle açılışını yapmış olacağım.
Bir sonraki adım, yukarda bahsettiğim şekliyle Projeyi; Belçika, Hollanda, Almanya’ya taşımak olacaktır. Veya başka duyarlı ülkelerden de davet gelirse sevinerek projeyi götüreceğim.
Neden yapıyorum bunu?
Kendimi bildim bileli, çevremde olup biten her şeye karşı duyarlıydım. Herkesin dönüp bakmadığı, duygusuzca geçip gittiği şeylere takılırdı bakışlarım ve aklım. Sonu gelmez sorular sorardım kendi kendime. Her şeyin yanıtsız kalacağını bildiğim için susardım. Sorular aklımda hapis kalırdı.
Zamanla bendeki özellikler gelişince, özellikle görsel sanatlarda; konularımı göç eden insanlar, kadın hakları, soykırımlar ve benzeri çizgide temalar aldı. Son yıllarda Ortadoğu’da başlayan savaş ise temalarımı soykırımlar üzerinde yoğunlaştırmama neden oldu.
Belki de bütün bu duyarlılıkların altında Alevi kökenli oluşumun da etkisi vardır. Keza Atalarımın yaşadıkları soykırımlar hala hafızalarda tap taze duruyor. O yüzdendir ki, duyduklarım, gördüklerim, yaşadıklarım beni duyarlı bir kişiliğe büründürdü. Çünkü her seferinde kurban Kadim Halklar.
Kendi inancım da, ‘zalimin yanında değil zalimin zulmüne uğramış olanın yanında olmayı gerektirmiyor mu?’ İşte daha fazla soykırım istemediğim için yapıyorum.
Sonuç.
Hiç bir halk farklı bir inanca sahip olduğu için ölüme mahkum edilemez. Dinler iyi insan olmayı gerektiriyorsa, iyi insan öldüren insan olamaz.
Günümüzde aksi bir inanç dalgası var. Habil ile Kabil inanışı üzerinden ortaçağa doğru bir yolculuk başlatılmış. Çağımıza yakışmayan bu yolculuğa dahil olmak istemiyor, masum halkların da malzeme edilmesini istemiyorsak; biz sanatçılar, yazarlar, kendine aydınım diyen herkes, duyarlı halk ve medya mensupları karşı durmalıdır bu tür caniliklere.
Olup bitenleri yazarak, çizerek, anlatarak, protesto ederek. Kısacası olup bitenleri eserlerimize yansıtmak zorundayız.
Suistimale açık bu halkları, öncelikle kendimiz tanımalı ve daha sonra tanıtmalıyız diye düşünüyorum. Kendi adıma, şu an gerçekleştirdiğim şey tam da budur.
Umarım bana katılırsınız. Okuduğunuz için teşekkür ediyorum.