Gününüz aydın,
Ocağınız şen olsun.
Bu yaz ilk kez çok ani şekilde bir haftalığına Türkiye’ye gittim; nedeni ise aşırı özlem; anneme babama özlem, vatanıma özlem, kardeş ortamına ve Türkiye’ye özlem.
Gidişim neşeli ve sürprizli oldu ancak darbe girişimi sırasında orada bulunmak çok farklı bir şeydi ve o gece yaşadığımı ve izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Annem ve ablamla komşuyu kısa bir ziyaretten dönerken, binadaki komşular balkondan telaşla bizi hemen girmemiz için uyardılar; “Darbe oldu, çabuk girin içeri!” diye. Ben Belçika’da doğup büyüdüğüm için Türkiye’mizin o yıllarını hatırlamam bilmem fakat Türkiye’de etrafımdaki insanların tekrar 80’li yıllara dönme korkusunu görmek ve o tarihi dinlemek bile çok üzdü beni. Gecenin 3’ünde insanların banka kuyruğunda olduğunu görmek dehşet vericiydi…
Tatil mi?
Zaten daha çok aile ve vatan özlemiyle gittim ama tatil yeri olduğu için tabii ki; tatil de yaptım o tarihe kadar. Ama 15 Temmuz tarihinde bu olaylar başladığı saatte, bilmeyerek de olsa, sahilde eğleniyor olduğumu bilmek bile kendimden utanmama yetti. Vatanımız o durumdayken tatil ancak sevdiklerinin yanında olabilmektir benim için.
Ülkemiz böyle zor bir durumu atlatırken, ‘’neden halen birbirini suçlayanlar vardır’’ anlamıyorum.
Vatandaş olarak ülke de, insan olarak dünya da bizim değil midir?
Niçin bu kavgalar?
Bir gün hepimizin gireceği bir avuç toprak için değer mi bu kadar zalimlik?
İki kardeşi birbirine hangi vicdan düşürebilir?
Nasıl bir akıllardır buna uyan?
Vatandaş kelimesinin anlamını hiç düşündünüz mü?
Benim tahminimce “vatan +taş” kelime birliğinden geliyor, zira her vatandaş o ülkeyi oluşturan minik minik farklı boyutta ve renklerde taşlardır, vatan zor duruma düştüğünde toplanıp dayanabileceği kocaman bir kaya oluşturması gereken taşçıllar, her biri farklı değerlerde. Bu taşlar kenetlenip vatana sahip çıkmak yerine ayrı fikirde olduklarını mazeret göstererek 4 köşeye dağılırlarsa iki gün sonra “Vatanım da Vatanım!” diye ağlamaları ne fayda eder?
Artık hepimizin bu ülkeyi oluşturan rengârenk bir gökkuşağı olduğumuzu bilmenin vakti gelmedi mi?
O renklerin kimileri diğerlerinden daha çarpıcıdır, kimileri daha pastelimsidir ama muhakkak her birinde diğerlerinde bulunmayan değerler vardır, her biri ayrı bir eşsizliktedir. Biz insanlar, birbirimize kenetlenerek her birimizin eksiklerini tamamlayabilir ve eşsiz renklerde muhteşem yegâne bir gökkuşağı oluşturabiliriz, yani yek yürek bir millet…
Bu renklerin arasında bulunan kara çirkin renkler de vardır veya güzel renklerin arkasına sinsice gizlenenler… Bunları diğerlerini de karartmaması için, o güzel gökkuşağını yaşatabilmek için tabii ki silmek, yok etmek gerekir.
Belki yine “Ümmü, yine derin imkânsız hayallerdesin…” diyeceksiniz ama hayalim dileğimdir: bizim için, geleceğimiz olan çocuklarımız için, vatanımız Türkiye için “her noktası farklı güzellik dolu ülkemizde, birbirini yıkmak için değil, birlikte daha büyük güzelliklere erişmek için çabalayan tek yürek bir millet!”
Rabbim bu yegâne güzellikteki gökkuşağımızı kana bulamak, yok etmek isteyenleri, hiç bir masumu alet etmeden, çirkin emelleri içinde Firavun gibi boğulmayı nasip etsin.
Ümmü YILMAZ