Normal koşullarda insan aklı ve mantığı ile hareket etmeye gayret eder.
Siyaset ise bir proje etrafından toplanan insanların parti kurmaları, değişik taktik ve stratejiler uygulayarak halkı ikna etmeleri ve iktidara gelmeleri şeklinde anlatılır.
Basının görevi ise iktidar yolunda ve iktidarda iken yapılan buluşma, konuşma ve tartışmaları izlemek, görüntülemek ve halka aktarmaktır.
Artısıyla ve eksisiyle...
Ağzından çıkan sözleri inkâr ederek tekzip (düzeltme) veya yalanlama talebinde bulunan siyasetçi çoktur.
Yok sözlerim çarpıtılmış, maksadını aşacak şekilde aktarılmış, önü arkası alınmamış, cımbızlanmış, falan filan...
Sen hem ‘Kayseri’ye liman yaptırıcam’ diyerek olmadık vaatlerde bulun, hem de basını suçla.
Hem sen merak etme ; basının sermayesi itibardır.
Senin basına yön vermene gerek yok, basın kendi çıkarlarını senden iyi düşünür.
Senin yapacağın tek şey, ağzından çıkanlara çıkmadan önce dikkat etmektir.
Çıktıktan sonra onları yorumlamak ise benim özgürlük alanıma girer.
Gazetecileri susturabilirsin, ama fikirleri asla yok edemezsin.
Tarih bunun örnekleriyle doludur.
***
Fakir, cahil, işsiz bırakılmış insanlara konuşurken ‘Kayseri’ye liman’ vaad etmek kolaydır.
‘Bekâra karı boşamak kolay’ olduğu gibi...
Salla gitsin-oy gelsin dönemi kapanalı çok oldu.
Üç kuruşa beş köfte yok artık.
Pusulasını kaybetmiş insanlar orta ve uzun vadeyi unutmuş, günlük veya anlık yaşıyor globalleşen dünyada.
Üretsin veya üretmesin herkes tüketim virüsüne yakalanmış.
Dayanışma duygusu yok olmuş, herkes bireyci, gemisini kurtaran kaptan.
Beraberlikler, birliktelikler, dostluklar birer çıkar ortaklığı.
Eşşek ölünce ortaklık bitiyor anında...
Otuz yıl öncesinin kutsalları yok artık; yeni değerler global dünyaya uyumlu olmak zorunda.
Berlin duvarı öncelikle emekçilerin ve müslümanların üzerine yıkıldı.
Yaşanan bu süreçte Belçika Türkiyeleşirken Türkiye Belçikalılaşıyor.
Global sermayenin ihtiyaçlarını savunan azınlıklar her türlü yönteme başvurarak iktidara yerleşiyorlar.
AB ülkelerinde de durum pek farklı değil.
Çoğulcu parlamenter demokratik düzenin sadece makyajı kaldı diyebiliriz.
Kâhin olmaya gerek yok, zira görünen köy kılavuz istemez.
Yakın bir gelecekte AB’yi sosyal haklar cenneti, yani göçmenler açısından bir cazibe merkezi, haline getiren haklar budana budana göstermelik asgari bir düzeye gelince çok daha iyi anlaşılacak bu yazdıklarım.
Şimdilik güzellik gibi görünen şey hepimizi kandırmayı amaçlayan bir makyajdan ibaret...
Okuyucularım çok karamsar bir tabli çizdiğimi düşünebilir.
Şunu bilsinler ki yanılıyor olmayı çok isterdim gerçekten...
***
Peki bu yeni dünyada mutlu olunamaz mı ?
Olur; hem de bal gibi!
Çok iyi bir eğitim aldıysanız, geçerli bir mesleğiniz var ise, iş arayan kişi değil de işin aradığı kişi iseniz, genç, sağlıklı, bakımlı, sürücü belgeli, en az üç-dört dilen bilen, evrensel düşünen ve yaşayan, her türlü modern teknolojiyi kullanan, havaalanında uçak beklerken bile dizüstü bilgisayarı ile çalışmaya devam eden, tatildeyken dahi işverenin her an değişebilen talimatlarına haftada 7 gün, 24 saat bağlı kalabilen biriyseniz istikbal sizin...
Hiç kuşkunuz olmasın!
Yeni sistemin ihtiyacı olan kişi sizsiniz ve gönlünüzce yaşayabilirsiniz!
Peki ya diğerleri mi ?
Yani paradan sonra size en yakın olanlar, en çok sevdikleriniz ne mi olacak?
Ya hayırlı evlat olup yardım edersiniz, ya da Allah kerim...
Yakup Yurt ©
Umurbey-Gemlik, 24.08.2012