Özür dilerim, öyle demek istememiştim.
Yanlış anladınız.
Demek istemiştim ki...
Efendim , aslında bütün bunlar; bilinç altında baskı altında tutulan, şu
veya bu şekilde dışarı vurulması engellenen düşüncenin; insan belleğinin
zayıf bir anında dışarı vurmasıymış. (kaynak: psikolog dr Yalçın Güzelhan).
Hepimiz insanız. Kızarız, öfkeleniriz, duygulanırız vs.
Demek ki istesekte istemesekte bu duygular bilinçaltına yerleşebiliyor.
Çare ne peki ?
Sağlıklı düşünmek.
İyi niyetli olmaya çalışmak.
Bilgi sahibi olmak.....
Söz ağızdan çıkıncaya kadar bizim, çıktıktan sonra biz onun esiri olurmuşuz
ya..
Öyleyse düşünce köleliğine paydos diyelim. Ne esirimiz olsun sözümüz ne de
esir olalım.
Bir atasözü kaç yılda meydana gelir ?!!
Hep merak ederim..
5 yıl, 10 yıl, 50..., 100 yıl.....?
Hiç değilse onlara kulak verelim, kimbilir kaç yıllık tecrübeleri var....:
Sükut altındır. Yok altın değil her şeydir.
İki dinle bir konuş.
Ya konuş ibret alsınlar, ya sus adam sansınlar.
Dilim seni dilim dilim dileyim, her parçanı bin parçaya böleyim.
Sizler ilave edin diğerlerini...
Bence en güzeli, ibret alınacak konuşma ve en kolayı da susmak galiba.
Ne dersiniz ?
Neden susuyorsunuz ?,?
Bunları neden yazmak ihtiyacı duyduk bilmiyorum ama, ama dedikodu hastalığına yakalanan o kadar çok insan varki; belki çare olur diye düşünmüştüm
de....
Kel'in ilacı olsa başına çalar diyor gibisiniz de, onlara da ilaç çıktı artık.
Baksanıza TV reklamlarına, akşama kadar kıl çıkarmaya; sabaha kadar da kıl
temizlemekle meşguller..
Iyice kıllaştık, kıl olduk vesselam.
İyiki sizler varsınız...
Kalın sağlıcakla