Ağa`nın bir kedisi varmış,
Misafir geldiğinde, misafirlere kahve ikramını o yaparmış..
Görenler, duyanlar anlatırmış heyecanla bilmeyenlere.
Gel zaman, git zaman,
Meraklı bir grup misafir olmuş Ağa`ya.
Hal hatır, hoş sohbet,
Derken sıra gelmiş kahvelere,
Ağa sormuş,
‘’Nasıl içersiniz kahvenizi’’ diye ?
Sade, orta, şekerli..
Verilmiş siparişler;
Biraz sonra Ağa`nın kedisi görünmüş kapıda,
Elinde gümüş tepsi,
Herkese ikramını yapmış,
Kahveler içilince de, toplayıp çıkmış fincanları saygıyla.
Herkes şaşkınlıkla, hayranlıkla bakmış kediye.
Demişler ne kadar asaletli hayvan.
Ağa, asaletten değil terbiyeden demiş.
Asalet’ di, terbiye’ydi derken,
Takmış uyanığın biri kafaya bu işi...!
Bir müddet sonra, gene giderler Ağa`ya..
Sıra gelir kahve içmeye;
Ağa`nın kedisi gene başlar servise,
O ara bizim uyanık,
Cebinde getirdiği fareyi koyar masaya...
Gerisini siz tahmin edin artık,
Ortalık alt üst olur, kedi fare`nin peşinde..
----0----
Yani ne kadar terbiye de edilse,
Her canlı aslına dönüyor sonunda.
İnsanlarda öyle değil mi ?
Her insanın kendine ait bir huyu suyu var.
Kimisi aç gezer, tok görünür,
Kimi deveyi yer, havut’unu sorar !
Bakmışsın bu iki ayaklı kediler de;
Menfaatini görünce değişiverirler bir çırpıda,
Menfaatleri para olur pul olur,
Mal olur mülk olur,
Mevki olur, makam olur.
Satarlar anında sizi..
Sizi de satarlar, anasını atasını da satarlar,
Topunu tüfeğini de,
Geleceğinizi, geçmişinizi de,
Milleti de, vatanı da satarlar bostan tarlası gibi!
Güzel Mevlam, önce akıl sağlığı,
Sonra ne isterse onu versin isteyene..
Biz diyelim ki,
İyi ki varsınız,
Hoşça kalın, dostça kalın..
İnsanca yaşayın..
Zeki Yalçın/Belçika