Bu sabah Anvers’te idik.
Tanımadığım biri geldi mekana, 10 € borç para istedi..
Hayırdır dedim,
Yemek için dedi, hiç inandırıcı gelmedi bana;
Bende açım, gel beraber bir şeyler atıştıralım dedim,
Kıvırmaya başladı hafiften.
Neyse, razı oldu, geçtik Beyti Restaurant’a..
Güzel bir yer, çayı çorbası içilir, temiz..
Birer çorba içerken bakındım sağa sola,
Çerçevelenecek bir yazı duvarda ;
"Paran çoksa herkes seni tanır, paran yoksa sen herkesi tanırsın "...
Daha birçok yazı duvarlarda...
Restaurant değil, kütüphane sanki...
Yemeden doyuyorsun..
Böyle bir yerle, Alanya’da karşılaşmıştım;
33 kişilik bir grup, Leuven Üniversitesi profları,
Türkiye turundaydık;
İçlerinden biri dedi ki,
Bir günde, ara sokaklarda, turistin olmadığı bir yerde yemek yiyelim...
Sorduk soruşturduk, bulduk öyle bir yer,
Girdik, yerleştik...
Garson geldi bağıra bağıra sayıyor...:
Biri yiyip biri bakmadan, kıyamet kopmadan...
Siparişleri alalım tozu dumana katmadan...
Çorbalardan, tavuk, işkembe, paça...
Yanında ıspanaklı pohaça...
Kuru fasulye az pilav dan,
Arkadan, karnıyarık, imam bayılmadan...
Kadın budu köfte..
Tatlılarda koptu kahkaha...
Hanim göbeği, dilber dudağı,
Karıştırdı ortalığı vezirin parmağı..
Bizim yemek kulturumuz bayagi renkli...
Ne Arab’ın yüzü, ne Şam`ın şekeri denilir ya,
Valla bayağı yer gezdik gördük dünyada ama,
Türkiye’min bir bardak cay , bir simidine değişmem dünyayı..
Sarayda künefede olsa, tadına doyulmasa da, Hünkar da beğense,
Herkesin bir yoğurt yiyişi var işte...
Eeee, herşeyin başı nasip, kimine kavun, kimine kelek ,..
Özendirdik istemeyerek,
Bizi de düşünün afiyetle yiyerek..
Kalın sağlıcakla..
Zeki Yalçın/Belçika