Zekiye Doğan
Sevgili okurlarım merhaba,
Her sabah sahile yüzmeye gittiğimde elbette hep olumsuz olaylarla karşılaşmıyorum. Yüzmeden kıyıya döndüğümde havluma yakın yaşlı bir teyze ayaklarını denize uzatmış oturuyordu. Elleri nasırlı güzel anamı hatırladım. “Antalya’yı görsün” diye yanıma getirmiştim. Sahildeyiz oda tıpkı teyze gibi ayakları denizde kıyıda oturuyor. Deniz dalgalıydı, çarptı ve onu arkaya doğru itti: “Domuzun çocuğu beni buralara kadar öldürmeye mi getirdin?” Diyen anam korkmuştu sarıldım sakinleştirdim.
Teyzeyi kıyıda denize dalmış öyle görünce elleri nasırlı dünya güzeli anamın sesi kulaklarımda çınladı. Ölümünden dört hafta önce tekrar Antalya’ya gelmek istemişti nasip olmadı. Teyzeyi seyrediyorum hem de güzel anamın hayaline hatıralarına anılarına dalmıştım: “Günaydın, öylece dalmış kaynanama bakıyorsun birine mi benzettin?” diyen bayanın sesine irkildim.
“Teyzeyi öyle görünce anamı anımsadım. Kaynananız mıydı? Demek ki, bu dünyada hala sizin gibi gelinler varmış. Ne mutlu size ki, onun hayır duasını alıyorsunuz.” Dedim.
“Eşim tek çocuk bizden başka bakacak kimsesi yok. Kayınbabamı geçen yıl kaybettik yeri hala boş kimseler dolduramıyor. Eskişehirliyiz onu biraz olsun mutlu edebilmek adına Antalya’ya getirdik.” Diyen gelin hanım kaynanasını itinayla kaldırdı koluna girip denizin tuzlu suyundan arınması ve serinlemesi için duş kabine götürdü soğuk suyla yıkadıktan sonra sıcaktan etkilenmesin amacıyla şemsiyenin gölgesine oturmasını sağladı.
Teyze seksen beş yaşındaydı kulakları ağır duyuyordu. Hollanda’nın yaşlıları gibi dinç değildi, ama onu oğlu kadar çok seven bir gelini vardı. Gelin hanım yapmış olduğu yardımı itinayla severek yapıyordu. Yalnız beni değil etraftaki onlara bakan herkesi kendine hayran bırakıyordu. Belki teyzenin bu tatil son tatiliydi, ama oğluyla gelinine arkasında bıraktığı en güzel armağan anamın bana bıraktığı değerli anıların aynasıydı aynısıydı!..
Sahildeki gelin hanımın kaynanasına gösterdiği değeri içimizden kaç tanemiz büyüklerimize gösterdik veya gösteriyoruz?
Geçenlerde yaşlılar yurdunu ziyaret etmiştim. İlaçlarla robotlaştırılmış ölümü bekleyen yaşlıları görünce sonumu düşündüm. İçlerinden bir tanesinin öyküsü hazindi. Kocasını genç yaşta kaybetmiş bir oğluyla yalnız başına kalmış devlet memurluğu maaşıyla zar zor geçiniyormuş. Oğlunu okutabilmek adına ek işler yapmış ve sonunda başarmış oğlu doktor olmuş. Onlara rahatsızlık vermemek için yaşlılar yurduna gelmiş. Yaşlılar yurdunda memur emekliği yetmiyormuş. Oğlu ayda bir gelerek ziyaret ediyormuş ve yurda ek ödeme yapıyormuş. Dargın kırgın, ama onurlu gururlu doktor oğluna tek bir kötü söz dahi etmiyor edemiyordu. Göz nurunu yılların emeğini ayda bir görse ona yetiyordu. Lakin yeşil gözleri yalan söyleyemiyordu yüreği inceden inceye sızlıyordu. Çünkü oğlu insan odaklı çalışan bir doktordu ve o yaşlılar yurdunda robotlaştırılmış bir halde ölümü bekliyordu. Sahildeki gelin hanım vurdum duymaz bizlere ne kadarda güzel bir örnek oluyordu!..
Evim olsun yazlığım olsun son model arabam olsun farklı ülkelere seyahatim olsun oğlum kızım üniversiteyi kazansın maddi yardımım olsun bankada çok param olsun padişaha yakışır yaşantım olsun. Buraya kadar her şey tamam, ama bizi birbirimize bağlayan bağlarımızı lüks hayat alıp götürüyor. Gökten zembille inmedik topraktan geldik toprağa gideceğiz. Gideceğimiz yere ve arkamızda bıraktığımız çocuklarımıza torunlarımıza azığımızı hazırladık mı? Hazırlamaydıysak hatalarımızdan başlayarak bu günü adam gibi yaşayarak yarını hazırlayarak yok olan değerlerimize sıkı sıkı sarılalım. Sarp yollardan dönerek tekrar hep birlikte öz değerlerimizi kazanalım kazandıralım…
Sevgi ve saygılarımla