Zekiye Doğan Yazdı
Sevgili okurlarım merhaba,
Anamın ölümünden sonra Afyonkarahisar’a eskisi kadar gidemiyordum. Gitmeme sebebim fazla vakit bulamadığımdan dolayı değil, ailenin yokluğunu kaldıramadığımdan kaynaklanıyordu. Otobüsle şehre iniyorken hemşerim Hasan ağabey aradı: “Sen doğduğun topraklara sadık bir hemşerimsin son zamanlar buraları unuttun. Benim bilmediğim bir durum mu var? Buralara neden gelmiyorsun?” Dedi.
Aslında anavatanımın her ili ilçesi ve köyü Doğusundan Batısına Güneyinden Kuzeyine doğduğum topraklardır. Lakin yüreğimdeki Gurbeti bitiremiyordum. Gençliğini Gurbet ellerde harcayan elleri nasırlı anamdan badem gözlü yiğit babamdan pek fazla farkım yoktu. Malulen emekliliğin getirdiği imkanlarla vatana on yıl erken gelmiştim, ama doğduğum köyde yolumu bekleyen kimse kalmamıştı. Hasan ağabeye: “Anamın babamın ellerinin değdiği gözlerinden sakındığı emeklerinin har hur olması canımı yakıyor. Gelip görmeyeyim göz görmeyince gönül elbet katlanıyor. Ben İyiyim, sen beni merak etme.” Dedim.
Avrupalı birinci ikinci kuşak Türkler doğduğu toprakları ailesini eşini dostunu akrabalarını arkadaşlarını arkada bırakmıyorlardı. Yıllık izinlerini doğdukları topraklarda geçirmek için bütün imkan sınırlarını zorlayarak çocuklarıyla birlikte geliyorlardı. İlçemizin esnafları Haziran Temmuz Ağustos aylarını dört gözle bekliyorlardı. Antalya’ya gelen yabancı turistlerin sayısı kadar varız. Bizleri doğduğumuz topraklara çeken anne babalarımızın yokluğu esnafların kış hazırlığını etkilemişti. “Eğer ki, gelmezseniz anne ve babanızın emeklerine yılların birikimlerine baykuşlar tüneyecek. Tüketmeyin tükenmeyin. ” Diye yüreğimin ince sızısına dokunan Ata-dostuna gelme sözü vererek vedalaştım.
Ağabeyim Eskişehir’de sağlık durumu ailevi durumu babamın mal varlığının başında durma imkanı yoktu. Diğer kardeşleriminse yurtdışındaydı. Yurtları yuvaları çocuklarının geleceği oradaydı benimse sağlık sorunum ortadaydı ve köyde yaşama imkanım elvermiyordu!..
Hani: “Lafla peynir gemisi yürümüyor.” Diyorlar ya…
Bu gerçeği görüp ön yargıyla yürütebilenler varsa yanılıyorlar. Birinci kuşak misafir işçi sıfatıyla Avrupa ülkelerine gitmişlerdi. Geriye dönüşte umutla çocukları adına doydukları topraklardan doğdukları topraklara yatırımlarını yapmışlardı. Yaşamış oldukları yabancı bir ülkede başka ırktan gelinleri damatları olacağını torunlarının hasretini çekerek hayallerinde rüyalarında kucaklayacaklarını öngörememişlerdi!..
Otobüste telefon görüşmemi dinleyen Türk asıllı İsveçli karı koca dinledikleri karşısında gözyaşlarını tutamadılar ve bayan: “Haddimiz olmadan sizin özel konuşmalarınızı dinledik mazur görün bizlerde aynı durumla karşı karşıyayız. Ne Gurbet ellerde nede Anavatanımızda pek huzurlu değiliz hasreti bitirelim diyorken yenileri başlıyor. Artık iki ülkeden birini seçme şansımız veya seçme lüksümüz kalmadı. Çocukları torunları oralarda bırakamıyoruz.” Diyen güzel kadınla aynı kaderi paylaşıyorduk.
Özgürlüğe ilk adımını genç yaşta atan badem gözlü babam Gurbet elini bize Baba-vatanımız yapmıştı. Özgürlük sevdalısı çocukları ve torunları ne Anavatanlarını nede Baba-vatanlarını bırakmıyorlardı. Bunu sorun yapmak yerine iki ayrı vatan sahibi olmanın zenginliğini ve hazzını farklı kültürlerin derinliğini öğrendikten sonra anladım. Gurbette yabancı, Memlekette Almancı gözüyle bakan bazı gözlere yüzlere inat her iki ülkenin sevdalısı her iki ülkenin vatandaşıyım. Yılların hasretiyle ve yılların özlemiyle Önce Vatan gazetesine müdahilim. Mücadelem sizlerle birlikte Önce Vatan!..
Sevgi ve saygılarımla