Zekiye Doğan Yazdı.
Sevgili okurlarım, kontrollerim için Hollanda’ya gitme tarihi yaklaştı elim boş gitmemek için yeni doğan üçüncü ve diğer torunlarıma armağan almak için Pazar gün şehre indim. Belediye otobüsüne bindim şehrin girişinde üç tane on yaş altı çocuk velisiz otobüse bindiler. Poposunda pijaması olan en küçük çocuk yedi yaşlarındaydı. Dolu olan otobüste şoför dahil olmak üzere kimseden ses çıkmadı. Dayanamadım kalkıp şoförün yanına kadar gittim ve: “Şoför bey, bu çocukları velisiz otobüse bindiremezsiniz.” Dedim.
Otobüs şoförünün yolcusundan böyle bir tepkiye alışık olmadığı her halinden belli oluyordu. Yapmış olduğu yanlışın kanun dışı olduğunu bilmeyecek kadarda iyi niyetliydi. Velisiz on yaş altı çocukları otobüse almakla yaptığının gayet doğal olduğunu düşünüyor olsa gerek: “Hanımefendi çocuklar bu otobüse ilk kez binmiyorlar. Bu durakta binip bir başka sokakta iniyorlar. Siz küçük olduklarına bakmayınız üçü de cin gibi çocuklar.” Dedi.
Şoföre öfkelenmiştim, ama iyi niyetli olduğunu çocuklara yaklaşımından hem de ses tonundan anlamak mümkündü: “Şoför bey, bu çocuklar kanunen velisiz otobüse binecek yaşta değiller. Sizin başınız derde girmeden önce polis çağırın anne babalarına teslim etsinler.” Dedim ve yerime oturdum.
Yanına oturduğum bayan ve diğerlerinde ben tepkimi verene kadar çıt yoktu. Yerime oturunca yanımdaki bayan yolcu: “Hanımefendi kabahat çocukların değil ki, bu çocuklara devlet sahip çıkmak zorunda. Cumhurbaşkanı en az üç çocuk yapın diye bangır bangır bağırıyor. Ülke yönetiminin istekleri üzerine ülke çocuklarının ne halde oldukları ortada sahip çıkanda yok.” Dedi.
Hanımefendinin giyiminden duruşundan saç kesiminden ilk bakışta önemli bir kişilik olduğunu, aydın akıllı kadınlardan olduğunu düşünüyordum. Tabi son sözlerini sarf edene kadar: “Hanımefendi Cumhurbaşkanımız genç nüfusu olan ülkemizin genç nüfusla devam etmesinden dolayı üç çocuk istemiş olamaz mı? Herhalde durmadan bilinçsiz bir şekilde doğurun, doğurduğunuz çocukları da sokaklara atın, yetimler yurduna bırakın demiyordur.” Dedim.
Bayan yanlış taşa toslamış gibi sustu, başını başka yöne çevirdi. Ağzımızı açıp mahallemizde sokaklarda caddelerde çarşıda pazarda bina toplantılarında herhangi bir kurumda yanlışlara göz kulak tıkayacağız. Üç beş kuruş için topluca milleti aldatacağız, maddiyata kul olacağız. Çalışmadan çabalamadan kadere isyan edip devletten şikayetçi olacağız. Adaletsizce Allaha el açacağız Devlete el açacağız…
Boş umutlarla boş hayallerle kendimizi çevremizi kandırmayalım. Altı aylık bebeyi ben babasız büyüttüm. Ne sokağa bıraktım ne yetimler yurduna nede yeni bir babaya ihtiyaç duydum. Gerektiği zaman anası oldum gerektiği zaman babası. Hollanda’da sosyal devlet dediğiniz devlet bakmadı. Devlete el açmak yerine çalıştım çabaladım üç tane torun sahibi oldum. Yaşadığımız bu dünya sanıldığı kadar basit değil ya basiret sahibi olacaksın yada basit hayat seçim bizim. Başkalarını suçlamanın bizi bir yerlere götüreceğine inanmayanlardanım. Önce Devletin kanunlarına liyakat edelim. Dinimizin kurallarına liyakat edip vicdanı temiz vatandaşlar olalım. Hak yolunda Adalet yolunda bütün değerleri koruyalım. Bakamayacağımız masum yavruları dünyaya getirip sokaklara yetimler yurduna bırakmayalım. Ana baba sorumluluğu altında olan çocukları sorumsuzca dağlara yollayarak Bayrağını Devletini Milletini koruyan Askerlere Polislere kurşun sıktırmayalım. Ülkemizde haksızlık adaletsizlik ayrımcılık olur mu hep birlikte bakıp görelim?
Sevgi ve saygılarımla