Zekiye Doğan Yazdı.
Sevgili okurlarım, makalelerimdeki kahramanlarımın isimlerini izin almadan kullanmıyorum. Olurda onları inciteceğim rencide edeceğim kelimeler kullanırım korkusuyla. Yüklüdür Yüreğim (Yaşamdan Kesitler) adlı ilk kitabım Gelişim Sanat’tan çıktı. Sahibi Türk Öğer Koç. Adına layık bir kişilik karakter bu karakteri izin alarak sizlerle paylaşmak istedim. Ne zaman yayına gitsem kavgalarımız oluyordu. İlginçtir kavgalarımızın sonu yazacağım makalelerle son buluyordu: “Sevgili Zekiye biz senin nasıl bir insan olduğunu nasıl bir karakter taşıdığını biliyoruz. Bizden gitmiş olsan da seni onurla gururla takip ediyoruz.” Diye gururumu okşuyordu.
Hayal kırıklığına uğradığım konularda başka bir yayıncıyla tamamlayacağımı düşünmüştüm. İkinci kitabım Müslümanız (!) Elhamdülillah (Uyan be kardeşim bu vatan bizim) Semerci Yayınları’ndan çıktı. İkinci kitabımdan sonra beynim adeta dumura uğradı ve sekiz ay boyunca yazmaktan uzaklaştım!..
Başka yayın evine gitmeme rağmen çok sık olmamakla birlikte Gelişim Sanata uğramayı ihmal etmiyordum. Daha doğrusu Türk Öger hocamın kavgalarını özlüyordum. İşlettiği mekanın gösterişten uzak doğduğum köyümü hatırlatan doğallığı yüreğime dokunan yardımcısı minnacık, ama mükemmel kadın Ayşe Harman’ı özlüyordum!..
Hani:“Gelen gideni aratır.” Diyorlar ya…
Mütevazi, sıradan, sırdaş bu iki güzel insan farkında olmadan gizlice yüreğime yer etmişlerdi ya…
Mekanın mistik havasını doğa kokan doğallığını ısınmak için nostaljik sobanın başını Türk Öger hocamın babadan kalma kitaplarını benimle dehşetli kavgalarını özlediğim bir günde gitmiştim: “Her iki kitabını da unut. Eskiden yazdığın gazetelerde tekrar katıksız duygularını yazmaya başla ve yazı tarzını karakterini üslubunu değiştirmeden korumayı ihmal etme.” Diyordu.
Bazı zamanlar kavgalarımız çok şiddetli oluyordu. Kavgalarımızı dışarıdan birisi görse bir daha mekana gelmez düşüncesine kapılırdı. Aksanlı Türkçemle anlattıklarını anlamadığımı düşünüyordu. Oysa ben eve gelip yastığa başımı koyduğumda bütün konuşmaları gözden geçiriyordum ve buda bana okuma yazma zevki şevki veriyordu!..
Bu dehşetli kavgalardan sonra Önce Vatan Gazetesinde 17.10.2016 Vatanımı ilgilendiren yüreğime dokunan konuları okurlarımla Türkiye’de de paylaşmaya başlamış oluyordum!..
Hani: “Her sonun yeni bir başlangıcı vardır.” Diyorlar ya…
Önce Vatan adıyla gurur duyduğum bir gazetenin de makalelerimle mensubu yazarı oluyordum. Buda her yazarın hayallerini süsleyen bir rüya…
“Üslubunu koru” diyen dev adam ülkemde korumamız gereken o kadar fazla şey vardı ki, haddi hesabı yoktu ve bunları görüp acı çekmek yerine yazarak rahatlıyordum. Yaşamım boyunca yaşadıklarımı yazıya dökmemi isteyen Hollanda’da Dr. Meijerink Türkiye’deyse Türk Öğer Koç vardı. İkisi arasında kıyaslama yapma şansım yoktu. Birisi çocukluğumdan itibaren aile doktorum diğeri ülkesi adına sağ sol davasından mahpusta yatmış bir adamdı. Her ikisi de karakter sahibi her ikisi de insan odaklıydı ve çok şey öğretiyorlardı. Türk Öger hocamla tamamen zıt düşüncelerde zıt karakterlerde kişilerdik. Lakin bütün kavgalarımızın sonu hep tatlıya bağlanıyordu. Çünkü ikimizde bu ülkeyi taşıdığımız can kadar çok seviyorduk!..
İki zıt kutuplarda iki insan dehşetli kavgaların arkasından ortak noktaları olan vatan sevgisinde ülke sevdasında genç neslimizin eğitim konusunda birleşiyorsa ülkemizde başaramayacağımız iş çözemeyeceğimiz sorun yoktur. Yokluklardan var olmuş ülkemizi ortak değerlerimizde birleşerek en refah en etkin en üretici en yüksek düzeyde ve seviyede genç nesille devam ettirmemiz kaçınılmaz bir gerçektir…
Yeter ki, Ecdadıyla gurur duyan seksen milyonluk Türkiye Cumhuriyeti Ulusu olan bizler Hak yolunda Hukuk yolunda Adalet yolunda çalışalım çabalayalım ihtiyaç ihtiyat olacak ne varsa varlığımızı ortaya koyalım…
Sevgi ve saygılarımla